Bu işlere kim bakıyor?

Yangından 19 gün evvel aynı otelin restoranına yangın yeterlilik belgesi vermiş Bolu Belediyesi itfaiyesi. Sanırım bu esnada yangın söndürme tertibatını, alarm sistemlerini ve yangın merdivenlerini de görmüşlerdir.

1. resim

Az ötedeki otelin üzerinde dumanlar tüterken “tatilim heba olmasın” diye kaymaya devam eden insanları izliyor, bir yandan da Bolu Belediye Başkanı’nın “suçlu ben değilim AKP” belediyesi terbiyesizliğini dinliyordum.

Ölenlerin yakınları bir yanda, yaralıların aileleri diğer yanda umutsuzca bir şeyleri beklerken işi gücü bırakıp “aman bana ilişmeyin” havalarına girişi tahammül edilir gibi değildi. Bana dokunmayın! He bir de itfaiye müdürü yaptığım dayıoğlum var, iyi çocuktur; ona da dokunmayın!

Çok değil on gün evvel bir yayında göğsünü gere gere “hakkım ve yetkim olmadığı halde Suriyelileri hayatı zorlaştırmak için şöyle yaptım böyle yaptım” diye öbürlerine öbürlerini anlatışı hepimizin hatırında. “Mahkemeye gitselerdi kazanırlardı, böyle bir yetkim yoktu” diye caka satmıştı. Dün ilginç bir pişkinlikle “böyle bir sorumluluğum yok” deyişini görünce yetki ve sorumluluk kavramlarının işine geldiği anlarda hatırlanabildiğini gördük. Yetkim yok sorumluluğumda değil!

Televizyon programlarında boy göstererek, nobran nobran, tahammül edilmesi namümkün bir üsttencilikle konuşmak sorumluluk sahasının temelini oluşturuyor muhtemelen. He bir de nepotizm var. Nasıl olsa yetkim var diyerek dayıoğlunu itfaiyeye müdür yapmış. Yetkilerini sonuna kadar kullanabiliyor.

Yangından 19 gün evvel aynı otelin restoranına yangın yeterlilik belgesi vermiş Bolu Belediyesi itfaiyesi. Sanırım bu esnada yangın söndürme tertibatını, alarm sistemlerini ve yangın merdivenlerini de görmüşlerdir.

Yangın otelin restoranında çıktı, belediye 19 gün evvel otelin restoranına olur belgesi verdi. Vefat eden canların niye kabahati korkarım otelin sahibinin Suriyeli olmamasıydı. Suriyeli olsa yetkim var yok demez dünyayı ona dar ederdi.

Hadise’nin birinci dereceden mesulü belli. Peki teselsül eden şeyleri konuşmayacak mıyız? Bir süre öncesine kadar daha alçak katlı bir otelken bir şekilde daha da büyümüş yükselmiş. Burada kalanların şehadeti fiyat listesine bakmamamız gerektiği yönünde. Oldukça köhne bir otel deniyor.

İşte sorun da burada başlıyor. Üç kuruşluk malı 33 liraya satmaktan utanmayan adamlar sermaye sahibi olarak kendi ahlak yasalarını işletiyorlar. Devlet dediğin tam olarak burada işimize yarıyor. Velisi olmayan garibanı bu insafsızın insafını terk etmeyen kuruma devlet deniyor. Hadi o öyle, Bolu Belediye başkanı bir başka şekil.

Bütün bunlar tamam da; bizi bunların insafına terk etmeyecek olan devletin hangi kurumudur buna cevap bulamıyoruz iki gündür. Turizim Bakanımız Ersoy turizm gelirlerini rekor seviyeye çıkarmakla övünüyor; haklı. Deprem sonrası Malatya’da harika şeyler yaptı; gururlu.

Bütün bunlar turizm sektörünün ekonomik olanaklarıyla gerçekleştirildi; hakikat. Velakin Kültür Bakanlığı’nı neredeyse hiç konuşmadığımız, sürekli turizm vurgusu yaptığımız sayın Ersoy’un, memlekette o işi en iyi bilen olduğu bir sahada böyle bir şey yaşandığında bize söyleyecek birkaç teselli kelimesi olması gerekirdi. Çok şey mi bekliyorum? Bilemedim.

Tanju Özcan’ın çiğ tutumu ile elbette mukayese etmiyoruz Turizm Bakanı'nın tutumunu, Ersoy’un dayıoğlu da hiçbir şey olmuş değil. Velakin bu işlerin olamayacağı bir düzende vatandaşların emn-ü emân içinde tatil yapabileceği ve burunları kanadığı taktirde bunun hesabının sorulacağı bir düzeni biz kimden talep edeceğiz? Bu soruya cevap bulamadım iki gündür. Ben de herkes gibi öfkeyle, özellikle muhalif kanallarda yürütülen “vallahi sorumlu biz değiliz onlar” terbiyesizliğini izliyorum.

Antalya’da, teleferikte en olmaması gereken şey olduğunda ve dünyanın en güvenli ulaşım aracı olan teleferikte insanlar can verdiğinde de aynı pişkin tutumu görmüştük. Onun sorumluluk sahası, benim değil. Artık sıkıldık. Sorum, talebim açık: Bu işlere kim bakıyor? Umarım Tanju Özcan’ın dayısının oğlu değildir!

Tartışma