İkinci yılında deprem bölgesi

Sürekli vurgulanması, gündemde tutulması, hakkındaki hassasiyetin muhafaza edilmesi gereken bir yer deprem bölgesi. 

1. resim

Büyük depremin ikinci yıldönümünde deprem bölgesindeyiz. Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay’ı kapsayan üç günlük ziyaretimiz, bizlere bölgeyi ve bölgede yürütülen çalışmaları bir kez daha yakından gözlemleme imkânı sundu. Şimdiye kadar 10.364.855.502 TL acil yardım ödemesi yapılan bölgede hal sahibi olunan toplam konut sayısı 36.316. Ayrıca 37.896 konteynerde 125.212 kişinin ikamet etmesi sağlanmış. Ancak bölgenin unutulmaması elzem.

Deprem bölgesini deprem öncesinde, deprem günlerinde ve sonraki süreçte sürekli ziyaret etmiş bir kimse olarak birkaç önemli hususu vurgulamak isterim.

Büyük bir şantiyeyi andıran şehirler hummalı bir çalışmanın merkezi halinde. Büyük oranda kamu kaynakları kullanılarak gerçekleştirilen ihya ve inşaa faaliyetleri öncelikle konteynır kentlerde yaşamını sürdüren vatandaşlarımızın bir an evvel kalıcı konutlara geçmesini amaçlıyor. Buna mukabil şehirlerin çarşısının canlandırılması ve esnafın tezgahının işler hale getirilmesine yönelik de yoğun bir çalışma göze çarpıyor.

Yapı stoğu bakımından oldukça sıkıntılı durumda olan bu şehirlerin çehresi istenmeyen bir vesileyle olsa da değişiyor. Bu değişiklik özellikle Kahramanmaraş’ta şehrin manzarasında gözle görülür bir dönüşüm yaşanmasına sebebiyet verdi. Dar sokaklar, estetiksiz ve zayıf yapılar şehir manzarasında hala dikkat çekiyor. Buna karşın özellikle Onikişubat ilçesinde, Dulkadiroglu’nda ve çevre ilçelerde TOKİ eliyle yürütülen çalışmaların yeni bir Kahramanmaraş meydana getirdiğini söylemek mümkün.

Eski mahallelerin bir kısmı yerlerini modern sitelere terk ediyor. Bütün altyapı gereksinimleri düşünülmüş, özel hayat ihtiyaçları şehrin sosyolojisi göz önünde bulundurularak karşılanmaya çalışılmış, kamusal alan modern şehir hayatının gerekliliklerine göre tanzim edilmiş durumda. Elbette bu dönüşüm şehir hayatının pratiklerini de dönüştürecek. Bundan sonrası asla bundan öncesine benzemeyecek.

Bir başka hayat, başka komşuluk ilişkileri, başka türlü sosyal ilişkiler şekillenecek. Özellikle Azerbaycan-TOKİ işbirliğiyle imar edilen Azerbaycan Mahallesi’nde göze çarpan bir durum bu. Grotesk bir manzara… sağında, solunda, yukarısında Maraş’ın dününe ait yapıların yer aldığı Azerbaycan mahallesi, Maraş’ın yarına ait bir manzara sunuyor.

Bu şehirlerin en önemli özelliği, munis, anlayışlı, mütevekkil insanların yurdu olmasıdır. Genel anlamda bir şikayet göze çarpmıyor; fakat her dokunduğunuzdan bir başka hikaye ve dert işitiyorsunuz. Çok doğal, çok normal. İnsanlar, kendi tanzim edemedikleri bir hayata intibak etmek durumunda hissediyor kendilerini.

Hatay gibi tarihi eserlerin yoğunlukta olduğu bir şehir başta olmak üzere şehir merkezlerindeki en büyük mesele, tarihi eserlerin o hassasiyetle restore edilmesi meselesi. Adıyaman Ulu Camii’nin taşları tek tek sökülerek numaralandırılıyor, yeniden imar edilme sürecinde aslına uygun şekilde kullanılmak üzere tasnif ediliyor.

Kahramanmaraş Çarşısı’ndaki tarihi mekanlar içinde aynı hassasiyet söz konusu. Hatay Valisi Mustafa Masatlı, bu durumu izah ederken “ tarihi eserlerin restorasyonunda arkeolog hassasiyetiyle çalışmaya gayret ettiklerinin altını çiziyor”.

Hatay’da tarihi valilik binasının çökmesi akabinde, vali bey hala AFAD Merkezi’ndeki mütevazi odasında faaliyet yürütüyor. Hatay valiliği şu anda Türkiye’de Makam Konutu, Makam Aracı, Valilik Personeli olmayan tek valilik olarak hizmet yürütüyor. Bu durum ve seyahat boyunca sohbet ettiğimiz kamu görevlilerinden edindiğimiz intiba bir hususu açıkça ortaya koyuyor: ahalinin deprem psikolojisi can shane yürütülen bütün çalışmalara rağmen aynı şekilde devam ederken, rehabilitasyonla uğraşan kamu görevlilerinin arama kurtarma günlerindeki hizmet motivasyonu da aynen devam ediyor.

Hamasi bir tespit değil bu. Bölgeye gelen, polisinden AFAD yetkilisine, doktorundan öğretmenine kadar hangi kamu görevlisi ile sohbet etseniz, mücadele etmek durumunda olduğu zor şartlara yok muamelesi yapmalarını sağlayan şeyin hizmet etmek motivasyonu olduğunu görüyorsunuz. Geçen yıl yine bu zamanlarda bölgeyi ziyaret ettiğimizde bizden tek bir ricada bulunmuştu: aman ne olur bölgeyi unutmayın, unutturmayın!

Görülen olay gündelik siyasetin yoğunluğu, ulusal ve uluslararası gündemin sürekli değişkenliği, Fenerbahçe-Galatasaray gerginliği vs. derken biz bu ricalın gereklerini yerine getirmek noktasında başarılı olamamışız. Deprem bölgesi uzun süredir olması gerektiği kadar gündemimizde değil. Belki bazen bir misal olarak zikre ediyoruz fakat bölgenin asıl mücadelesinin enkaz kaldırdıktan sonra başladığını unutuyoruz.

Sürekli vurgulanması, gündemde tutulması, hakkındaki hassasiyetin muhafaza edilmesi gereken bir yer deprem bölgesi. Her geçen gün daha fazla hak sahibinin kalıcı konutlara yerleştiği haberini verirken, yüz binilerin hala konteyner kentlerde yaşadığı hakikatini hatırlamamız gerekiyor.

Delik o kadar büyük ki, iki yıldır dikilen yama deliğin büyük bir kısmını hala örtemiyor. Bu durumu anlamak için bölgeye gelmek, sahayı gözlemlemek, buranın ahalisiyle sohbet etmek zaruri. İnşa ve ihya faaliyetlerinin yoğunluğu ve sürati göğsümüzü kabartırken, bölgeyi sürekli gündem etmiyoruz oluşumuz yüzümüzü kızartıyor. Bunun harici istatistik ve teknik detaydır. Üç günlük deprem bölgesi yolculuğunun en önemli neticesi benim için budur.

Tartışma