Tırnova cadı vakası

Batı korku mitlerinde hortlaklar, cadılar ve vampirler varken özellikle İslam etkisi altına giren Türklerde ana korku teması her zaman cinler olmuştur.

1. resim
29.05.2022

Osmanlı korku kültürünün barındırdığı öğeler batı ile bir hayli farklılık gösterir.

Batı korku mitlerinde hortlaklar, cadılar ve vampirler varken özellikle İslam etkisi altına giren Türklerde ana korku teması her zaman cinler olmuştur. Bununla birlikte Türk korku kültüründe daha sonraki zamanlarda hayaletler, gulyabaniler ve karakoncoloslar da görülmeye başlamıştır.

Türklerin tarihinde hiçbir zaman vampir temalı bir hikaye kayda geçmemiştir, ta ki 1833 senesine kadar.

Günümüzde Bulgaristan sınırları içinde kalan ve o zamanlar Türk toprağı olan Tırnova vilayetinin kadısı İstanbul'a bir mektup yollar, mektup devletin resmi gazetesi hükmünde olan Takvim-i Vekayi'de 6 Ekim 1833 günü yayınlanır. Okuyunca dehşete düşeceğiniz mektup aynen şöyledir.

"Tırnovo'da cadılar türedi. Gün battıktan sonra evlere dadanıp, erzak namına ne varsa; un, yağ, şeker, bal gibi şeyleri birbirine katıp içlerine bazen toprak bile karıştırıyorlar. Evlere girerek yüklüklerde duran yorganları, şilteleri, yastıkları ve bohçaları didikleyip açıyorlar. Zaman zaman insanların üzerine taş, toprak, çanak çömlek attıkları halde kimse bir şey görmüyor.

Son zamanlarda birkaç erkekle kadının üstüne saldırdılar. zavallılara ne olduğunu sorduğumuz zaman 'sanki üzerimize manda çöktü sandık!' dediler ama bir şey görmemişlerdi. Halk, en sonunda bunun cadı işi olduğuna karar verdi ve birçok aile, evini başka yerlere taşımak zorunda kaldı.

Civar kasabalardan İslimye'de yaşayan ve cadı çıkartmakla şöhret bulmuş olan Nikola isimli bir Rum, bu işi halletmek üzere kasabaya çağırıldı ve kendisiyle meseleyi halletmesine karşılık 800 kuruşa pazarlık edildi. Nikola, beraberinde getirdiği üzeri resimli bir tahtayla kasaba mezarlığına gitti ve tahtayı parmağının üzerine yerleştirerek çevirdi. Meğer resimli tahtanın üzerine dönük durduğu mezarda cadı olurmuş!

Niko'nun tespit ettiği mezarlar, vaktiyle yeniçeri ocağına mensup olan iki yeniçeriye, Ali Alemdar ve Abdi Alemdar adındaki iki eşkıyaya aitti. Her iki mezarı da açtık ve korkunç bir manzarayla karşılaştık. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları, parmakları ve tırnakları üçer, dörder kat uzamıştı.

Mezarların başında bekleşenler de bu manzarayı gördüler. Bu iki zorba, yeniçeri ocağı kaldırılırken her nasılsa yaşlarının ileri olmasından istifade etmiş ve cellát eline düşmeyerek ecelleriyle ölmüşlerdi. Sağlıklarında yaptıkları zorbalığın devamı olarak şimdi de kötü ruhları zavallı kasaba halkını rahatsız etmeye başlamıştı.

Cadıcı Nikola, bunların sonsuza kadar yok edilmeleri için karınlarına birer ağaç kazık saplanması ve yüreklerinin de kaynar suya atılarak haşlanması gerektiğini söyledi. Cesetlerin mezarlarından çıkarttıktan sona karınlarına birer kazık sapladık, Yüreklerini de yerlerinden sökerek kaynar suya atıp haşladık. Nikola, daha sonra cesetlerin yakılması gerektiğini söyledi. bu işin şeriata uygun olduğuna karar verilince cesetler hemen oracıkta yakıldı. Böylelikle çok şükür kasabamız bu cadı belasından kurtulmuş oldu!"

Evet, Osmanlı'da kayda geçen ilk ve son vampir hikayesi böyle noktalanmış, nasıl, korkunç değil mi?