Cato Institute: Trump'ın Grönland çıkışı küresel bir çatışmayı tetikler mi?
Önemli yeraltı kaynakları, Pituffik Uzay Üssü, balistik füze erken uyarı sistemi ve ticaret yolları. Trump'ın Grönland çıkışı küresel bir çatışmayı tetikler mi?
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından Cato Institute'de, Donald Trump'ın Grönland çıkışının ve bu başlık üzerinden olasın ABD-Çin-Rusya rekabetinin değerlendirildği bir analiz yayınlandı.
Buzlar eridikçe Danimarka'nın özerk bölgesi olan Grönland'ın, 21. yüzyıl jeopolitik mücadelesinin merkezine oturmaya başladığı belirtilen analizde, Grönland'ın ABD için, Pituffik Uzay Üssü, balistik füze erken uyarı sistemi ve uzay gözetimi gibi konularda kilit önem taşıdığına dikkat çekildi.
Analizde ayrıca; bölgenin ticaret yolları başta olmak üzere ABD-Çin-Rusya rekabetindeki önemine dair değerlendirmelere yer verildi.
İşte Cato Institute'de yayınlanan analiz:
Trump'ın Grönland hamlesi, Kuzey Kutbu'nda “Yeni bir Büyük Oyun”un ortaya çıkışına işaret ediyor.
19. yüzyıldaki Orta Asya mücadelesinde olduğu gibi, bu güç mücadelesi de kara ve buzun ötesine geçiyor.
Zira; Grönland'a hakim olan, Arktik nakliye yollarının, kritik hammaddelerin ve giderek daha erişilebilir hale gelen kutup bölgesinde askeri üstünlüğün anahtarını ele geçirebilir.
Buzlar eridikçe, Danimarka'nın bu özerk bölgesi uzak bir karakoldan 21. yüzyıl jeopolitik gücünün dayanak noktasına dönüştü.
Grönland dünyanın en büyük adası ve Kuzey Kutbu'nda Amerika ile Avrupa arasında stratejik bir konuma sahip. Ada ayrıca; başta İnuitler olmak üzere 57.000 kişilik küçük nüfusuna rağmen, petrol, doğal gaz ve kritik mineraller de dahil olmak üzere kullanılmayan enerji potansiyeli nedeniyle muazzam bir jeopolitik öneme sahip.
Adanın gelişmekte olan Arktik ticaret rotalarına yakınlığı ve askeri operasyonlar ve Arktik gözetimi için bir merkez olarak rolü, stratejik değerini daha da artırıyor.
2019'da eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Grönland'ı satın alma önerisi, “esasen büyük bir emlak anlaşması” olarak tanımlanmış ve tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Hatta o dönemde Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen bunu “saçma” olarak niteleyip reddedince, Trump Kopenhag'a yapacağı devlet ziyaretini iptal edilmişti.
Trump'ın Grönland'daki bir köyün üzerine yerleştirilmiş altın bir Trump Tower'ın yer aldığı ve “Grönland'a bunu yapmayacağıma söz veriyorum!” başlığını taşıyan bir tweet de dahil olmak üzere yaptığı açıklamalar geniş çapta etki uyandırdı.
Ancak bu yorumların arkasında daha büyük planlar var. Kuzey Kutbu'ndaki buzulların çekilmesi Grönland'ı jeopolitik bir ödül haline getirirken, Pituffik Uzay Üssü de Amerika'nın balistik füze erken uyarı sistemi ve uzay gözetimi için kilit önem taşıyor.
Özerk Grönland hükümetinin özellikle madencilik projelerinde Çin ile işbirliğine ilgi duyması ve Rusya'nın bölgedeki askeri yığınağı, ABD'nin angajmanını derinleştirme konusundaki aciliyetini arttırıyor.
Dahası, mevcut Trump yeni döneminde, “Önce Amerika” sloganı altında, Grönland'ın satın alınmasını ve Panama Kanalı'nın geri alınmasını hedefleyerek yayılmacı emellerini açıkca dile getirmiş oldu.
7 Ocak'ta düzenlediği basın toplantısında, hedefine ulaşmak için askeri veya ekonomik baskı kullanmayı göz ardı etmeyeceğini söyleyen Trump, bu hedeflerinin ABD için hayati önem taşıdığını da iddia etti:
Çin'in ve ABD'nin tepkisi
Çin için Grönland'daki ABD varlığı, Kutup İpek Yolu girişimini ve ileri teknolojiler için gerekli olan kritik hammaddelerdeki hakimiyetini tehdit ediyor.
Dahası, Kuzey Kutbu'nun ısınan iklimi Asya'nın Avrupa ile ticaretinde transit sürelerini kısaltarak bölge üzerindeki kontrolü giderek daha değerli hale getirebilir.
Buna göre üç potansiyel senaryo ortaya çıkmaktadır.
Birincisi, ABD Grönland'a mali teşvikler, kalkınma paketleri ve özerklik garantileri sunan diplomatik bir yaklaşım benimseyebilir. Buradaki zorluk Grönlandlıları Washington ile entegrasyonun uzun vadeli faydalar getireceğine ikna ederken Danimarka'nın kökleri tarihe, ulusal gurura ve stratejik kaygılara dayanan direncini aşmak olacaktır.
Bu durum Çin'in kritik madenlere erişimini kısıtlayacak ve kutuplardaki genişlemesini sınırlandırarak Pekin'i başta Rusya olmak üzere diğer Arktik ülkeleriyle ortaklıklarını derinleştirmeye itecektir.
İkinci olarak, ABD artan yatırımlar ve doğrudan yardımlar yoluyla ekonomik veya jeopolitik baskı uygulayarak Grönland'ı Danimarka'dan izole edebilir.
Washington ayrıca Kopenhag'a siyasi baskı uygulayarak bölgenin, ABD'ye yakınlaşmasının NATO ve Arktik güvenliği için kritik olduğu reaksiyonu ile hareket edebilir ve böylece Danimarka'nın bölgeyi kontrol kabiliyetini zayıflatabilir.
Üçüncü ve en agresif senaryo ise, ABD'nin Grönland'ın stratejik kaynakları veya askeri altyapısı üzerinde resmi bir satın alma olmaksızın fiili olarak ilhak etmesidir.
Zira bu, daha önce görülmemiş bir durum değil, ABD tarihsel olarak müdahaleci politikalarını bölgesel istikrarı koruma kisvesi altında meşrulaştırmıştır.
ABD, Monroe Doktrini ile Avrupa'nın Amerika kıtasına müdahalesini önlemeyi amaçlarken, Roosevelt Doktrini kapsamını genişleterek ABD'nin Batı Yarımküre'de istikrarı korumak ya da çıkarlarını savunmak için müdahalesini meşrulaştırmıştır.
Buna karşılık olarak Çin karşılık olarak iki yaklaşım izleyebilir.
Birincisi, Grönland'daki yerel direnişi yardım ve yatırımlarla desteklerken Rusya ile askeri ve ekonomik ortaklıkları güçlendirmek gibi iddialı karşı önlemler alabilir.
ABD'nin önemli bir müttefiki olan Danimarka için bu gelişme oldukça rahatsız edici ve istikrarsız bir durumdur.
Çin resmi olarak Grönland'ı Danimarka'nın bir iç meselesi olarak görse de ABD'nin bölge üzerindeki baskısını görmezden gelmeyebilir. Pekin'in daha üstün bir ekonomik teklifle karşılık vermesi ciddi bir jeopolitik çatışmaya yol açacaktır.
Danimarka ise, Batı ittifaklarını korumak için böyle bir teklifi muhtemelen reddedecektir. Ancak Çin önemli altyapı geliştirme ve egemenliklerine saygı sözü verirse Grönland'ın tepkisi daha incelikli olabilir.
Sonuç:
Sonuç ne olursa olsun, bu senaryolar Grönland'ın ABD-Çin rekabetinde önemli bir parlama noktası olarak ortaya çıktığının altını çiziyor.
Kuzey Kutbu'ndaki stratejik kaynaklar, nakliye rotaları ve askeri konumlanma etrafında dönen rekabet, süper güçleri hakimiyet arayışlarında uluslararası normlara meydan okumaya itiyor ve bölgeyi giderek daha tartışmalı bir jeopolitik arenaya dönüştürüyor.