Çin’in Ukrayna Savaşı’nda pozisyonu nedir? Neden tarafsızlık?

Ukrayna Savaşı’nın 50 günü geride kalırken, Çin, Rusya’nın akıntısına kapılmak yerine temkinli adımlar atmaya ve kendi hedeflerine dirayetle odaklanmaya yönelmiş durumda. Bunu yaparken ABD aleyhtarı tutumunu sürdürmekten ve ideolojik bağlarının kendisini konumlandırdığı Rusya yanlısı konumu muhafaza ederek tarafsız görünen bir diplomasi yolu izlemekten de geri kalmıyor.

1. resim
13.04.2022

Rusya, “asil” savaş amaçlarında zafer kazanmak uğruna Ukrayna topraklarında şiddetin dozunu artırdıkça, Pekin yönetimi Moskova ile ilişkilerinde daha tarafsız görünerek riski azaltmaya çalışıyor.

Şi Cingping liderliğindeki Çin’in ABD karşıtı söyleminin merkezinde “NATO’nun genişlemesi” gayretinin yarattığı kriz eleştirisi yer alıyor. Bu nedenle Pekin yönetimi Avrupa’nın çeperinde süren çatışmasının sorumlusu olarak Biden yönetimine işaret ediyor ve çözümün de ABD’nin kararlarına bağlı olduğuna inanıyor.

Bu bakış açısının ışığında Pekin’in, Rusya’nın işgalini kınamak için yapılan BM Genel Kurul oylamasında çekimser oy kullanması Çin’in sürdürmeyi hedeflediği tarafsız siyasetin parçası. Keza Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyduklarını ifade etmekten öteye geçmeyen açıklama da yine aynı denge arayışının ürünü.

Çin’in bu karmaşık denge politikası içerisinde Kırım’ın ilhakını da, Rusya destekli Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını tanımaması da kayda değer hususlar.

Ancak ABD istihbaratının elde ettiği bilgiler, Çin’in tarafsız görüntüsünün ardında farklı gelişmeler yaşandığına da işaret ediyor. Mart ayında Batı’nın yaptırım baskısı altındaki bunalmaya başlayan Rusya’nın Çin’den askeri ve teknolojik düzeyde yardım talep ettiği belirlendi. ABD yönetimi, Çin’i, Rusya’ya yardım sağlamak gibi hayati bir hataya düşmemesi konusunda uyardı. Beyaz Saray, Çin’in uzatacağı yardım elinin Ukrayna Savaşı’nın uzamasına neden olmasından endişe ederken, Rusya-Çin stratejik ortaklığının daha da derinleşmesini engellemeye çalışıyor. 

ABD’nin Çin’den temel beklentisi, Almanya’nın Soğuk Savaş ve özellikle sonrasında Avrupa’nın dengede tutulmasında oynadığına benzer bir rol üstlenmesi. Bismarck dönemi İmparatorluk Almanya’sı Avrupa’yı tek bir çatı altında toplamaya çalışırken Rusya tehdidini öncelemiş ancak gelişmeler onları Fransa ile çatışmaya süreklerken 1. Dünya Savaşı patlak vermişti.

Çin ve Rusya’nın “Çok Kutupluluk” söylemiyle Ukrayna Savaşı öncesi güçlenen yakınlaşmaları ve küresel sistemde “azınlık” olarak gördükleri Batı dünyasına karşı “tüm uluslararası toplumun” sözcülüğünü üstlenmeleri planlı bir politikanın sonucudur. Batı ile Çin-Rusya ikilisi arasındaki ayrışma, Pekin Kış Olimpiyatlarına karşı uygulanan diplomatik ambargo ile su üzerine çıkmıştır.

Ancak, Rusya’nın beklediği kolay zaferi elde edememesi, Pekin yönetiminin Moskova ile işbirliğini gözden geçirmesini de tetikledi. Avrupa pazarını ürkütmek istemeyen, askeri gücünün olgunlaşacağı 2030 yılını sabırla beklemek isteyen Çin, Putin ile ortak tehditleri seslendirmek yerine itirazlarını daha düşük bir tonda gündeme getiriyor.

Bu ayrışmada, her iki liderin sahip oldukları ekonomik desteğin kaynakları da etkili. Putin, ekonomik kapasitesini alan açtığı oligarkların servetlerine borçluyken, Çin liderinin masada ülkesinin güçlü toplam ekonomik performansı ile yer alması etkili oluyor.

Çin’in Rusya’ya destek söylemlerini sınırlamasında şüphesiz, Ukrayna’daki siyasi ve askeri liderlik ile halkın gösterdiği direnişin de etkisi var. Bu direniş gücünün Tayvan’a ilham vermesi ihtimali Pekin’i temkinli olmaya itiyor. Nitekim, Tayvan yönetimi de Ukrayna’daki gelişmeleri örnek alarak halkı Çin işgaline karşı bilinçlendirmek için savunma politikalarına dair el kitapları dağıtmaya başladı bile.

 Çin, savaşın sebebi olarak “NATO’nun genişleme hedefine” vurgu yapmak suretiyle ABD’yi işaret ederken Rusya’ya yakın durmaya devam ediyor ancak kendi hedeflerinin zarar görmeyeceği bir pozisyonu “tarafsızlık” görüntüsü altında dünyaya sunmayı amaçlıyor.

NATO’nun 2021 yılında yayımlanan “2030 Strateji Belgesi”nde Asya-Pasifik bölgesi istikametinde yayılma hedefi koyması, Çin tarafından doğrudan bir tehdit olarak algılandı. Haziran ayı sonunda Madrid’de düzenlenecek NATO zirvesinde alınacak kararlar, Pekin’in Ukrayna Savaşı bağlamında belirlediği pozisyonuna ve Rusya ile geliştirdiği stratejik ilişkilere de yeni bir yön verebilir.