Devran değiştiren stratejik konsept: Madrid 2022

Kuzey Atlantik İttifakı’nın 2022 yılında İspanya’nın başkenti Madrid’de ortaya koyduğu yeni stratejik konsept tarihin ilerleyen safhalarında pek çok tartışmanın merkezinde olacak.

1. resim
30.06.2022

Kuzey Atlantik İttifakı’nın 2022 yılında İspanya’nın başkenti Madrid’de ortaya koyduğu yeni stratejik konsept tarihin ilerleyen safhalarında pek çok tartışmanın merkezinde olacak. 1949 yılında Batı Avrupa’yı yeni bir totaliter işgal tehlikesinden korumak maksadıyla teşkil edilen ittifakın misyonunun merkezinde komünizmin Batı demokrasilerine yönelik tehdidin engellenmesi ve SSCB’nin yayılma politikalarının önüne set çekmek vardı. 1991’de SSCB’nin dağılması ile misyonu tartışmaya açılan NATO, 2022 yılında Madrid’de tam anlamıyla küreselleşme yönünde harekete geçti. 1999 Washington Zirvesi’nde ortaya konan hedef, bu yıl Madrid’de ittifakın Transatlantik kimliğini aşarak Transpasifikleşme sürecini başlatmasıyla milat oldu. 

İttifakın revize edilen ve büyütülen hedefleri Türkiye için de bir dönüm noktası. Ukrayna Savaşı ile jeopolitik pozisyonu kaçınılmaz şekilde güçlenen Türkiye’yi yalnızlaştırmak amacıyla Yunanistan liderliğinde 2010 yılından itibaren sahneye konan, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından da desteklenen oyun resmi olarak son buldu. Doğu Akdeniz Enerji Forumu adı altında başlatılıp Türkiye karşıtı bir askeri ittifaka dönüşen organizasyon ekonomik sebeplerle zaten çökmüştü. Madrid’deki NATO Zirvesi ise bu teşebbüsün cenaze töreni oldu.  

NATO’nun değişen stratejik konseptinin getirdiği yenilikler içerisinde öncelikle Avrupa’da Rusya’ya karşı oluşturulan askeri gücün tahkim edilmesi var. Bu çerçevede 40 bin kişiden oluşan NATO Daimi Kuvvet Gücü’nün 300 bin kişiye yükseltilmesi söz konusu. ABD, Ukrayna Savaşı’nın başlaması ile beraber Avrupa’daki asker sayısını 100 bine çıkardı. Ancak arzu edilen asker sayısına ulaşabilmesi için NATO’nun Türkiye’den daha etkili bir kaynağı yok. 2016 yılındaki Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadeleyi aşarak yıpratma savaşlarına karşı başarıyla uyum sağladı. Şu anda ittifak içerisinde ABD ile beraber bu denli istim üzerinde bir başka ülke ordusu bulunmuyor. Bununla beraber yerli ve milli mühimmat üretiminde pek çok ülkeye fark atan, SİHA’lar başta olmak üzere kendi savunma teknolojilerini sürekli geliştiren bir ittifak üyesi olarak Türkiye, NATO’nun Avrupa’da Rusya’ya karşı sağlamak istediği dengenin en önemli dayanağı olmaya aday.

Keza bu faktörler, Türkiye’nin bir süredir ABD’den talep ettiği F-16 modernizasyonu ile yeni F-16 alımının da önünü açtı. Erdoğan-Biden ikili görüşmesinin ardından Cumhuriyetçi Parti Senatörü Lindsey Graham’ın Türkiye’ye F-16 satışına destek vereceğini açıklaması “devranın nasıl döndüğünün” en önemli kanıtlarından biri oldu. F-16 konusu bununla da kalmadı ABD Savunma Bakan Yardımcısı Celeste Wallender, ülkesinin Türkiye’nin avcı uçağı filosunu yenileme çalışmalarına destek vereceklerini duyurdu. 

NATO, Ukrayna Savaşı’nın yarattığı olağanüstü şartlar nedeniyle Avrupa hava sahasında çeşitli tipte 130 uçağı alarmda tutuyor. 2021 yılında ABD Savunma Bakanı Austin, Ukrayna’da yeni bir çatışmanın belirtileri arttığında, Karadeniz’in güvenliğinin ABD’nin ulusal güvenliği ile doğrudan bağlantılı olduğu ifadesini kullanmıştı. Bugün gelinen noktada, Türk Hava Kuvvetleri’nin  daha etkin hale getirilmesi NATO’nun Rusya’ya karşı uzun süreceği anlaşılan mücadelesinin belkemiğini oluşturacak. 

Yalnızca Avrupa’nın savunması değil, NATO’nun Transpasifik kimliğinin hayata geçirilmesinde de Türkiye’nin sahip olduğu askeri kapasite ve kabiliyetler ABD için hayati önem taşıyor. 2018 yılında Pasifik Donanması’nın ismini “Hint-Pasifik Donanması” olarak revize eden ABD, NATO’nun Madrid 2022 Stratejik Konsepti’nde Çin Halk Cumhuriyeti’ni “hasım” olarak etiketledi. Bu gelişme Süveyş Kanalı’ndan, Malakka Boğazı’na, Tayvan Geçidi’nden Bering Boğazı’na kadar geniş bir coğrafyada NATO’nun çok daha kapsamlı bir hava ve deniz gücüne ihtiyaç duyacağına işaret ediyor. MİLGEM Projesi ile su üstündeki ve altındaki gücünü her gün artıran Türkiye, ittifakın Hint-Pasifik coğrafyasında ihtiyaç duyduğu kapasite için de önemli bir kaynak oluşturuyor. 

Zirve kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında yapılan görüşmenin hemen ardından bir terör zanlısının ABD tarafından Türkiye’ye teslim edilmesi dahi, Ankara’nın yükselen pozisyonunu teyit eden bir gelişmeydi. 2013 yılında Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 52 vatandaşımızın ölümü, 146 vatandaşımızın da yaralanmasıyla sonuçlanan terör saldırısının emrini verdiği iddia edilen uyuşturucu kaçakçısı Memet Gezer, tutukluğu bulunduğu ABD’den getirilerek Türk Emniyet güçlerine teslim edildi. Bu sürpriz gelişmeyi de Madrid’de yaşananlardan bağımsız düşünmek mümkün değil. 

Henüz somut sonuçlarını görebilmek için çok erken olsa da zirve öncesinde İsveç ve Finlandiya ile varılan mutabakat da yine Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin yeniden tanımlanması ve NATO’da eşit bir müttefik olarak muamele görmesi yönünde kayda değer bir gelişmeydi. Türkiye ilk kez NATO müttefiklerinin PKK ve onun içerisinden türemiş terör örgütlerine verdikleri desteği kesme yönünde mesafe kat etti. Türkiye’deki kimi çevreler imzalanan belgenin hukuki bir değeri olmadığını iddia ediyorlar. İsveç’te PKK iltisaklı siyasetçi Emine Kakabaveh başta olmak üzere, teröre destek veren çevrelerin yaşadıkları hezeyan ise bu mutabakatın nelere yol açabileceğinin müjdejisiMuhtemeldir ki bugüne kadar PKK/YPG’ye destek veren ya da “Biz PKK’yı terör örgütü olarak tanıdık zaten ama YPG terör örgütü olarak Avrupa Birliği’nin listesinde yer almıyor” gibi komik kelime oyunlarının arkasına sığınan Belçika, Hollanda, Almanya ve Fransa’daki siyaset çevreleri şu anda İsveç ve Finlandiya’yı bu mutabakata imza attıkları için suçlamaktalar. TBMM’de onaylanmadığı sürece İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto hakkını elinde tutmaya devam edecek olan Türkiye, son sözünü iki ülkenin icraatlarına bakarak söyleyecek. 

Madrid Zirvesi’nin, Türkiye’yi yalnızlaştırmaya 10 yıldan fazla vakitlerini harcamış olan Fransa ve Yunanistan’ı nasıl ayılttığını anlamak için Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Yunanistan Başbakanı Mitçotakis’in iki cümlesine bakmak yeterli olacaktır. 

Macron: 

“Ukrayna’daki savaşla karşı karşıya kalan Türkiye ve Fransa, Transatlantik ittifakının birliğine ve gücüne her zamankinden daha bağlı”. 

Mitçotakis:  

"Türkiye'nin terör örgütleri ve Avrupa'daki uzantıları konusunda haklı hukuki gerekçeleri var".

2023 yılı ile beraber NATO’nun aslında paradigma değişikliği boyutundaki stratejik konsept değişikliği devreye girdikçe, Türkiye’nin küresel çapta artan etkinliğine dair yeni örnekleri de göreceğiz.