Nadir toprak elementleri: Çin ile ticaret savaşında ABD'nin yumuşak karnı

Financial Times'ın haberine göre, dünyadaki nadir toprak elementlerinin yaklaşık yüzde 90'ı Çin tarafından üretiliyor.

1. resim

Geçen yıl sonunda Çin’in teknoloji, ticaret ve savunma kurumlarından yetkililer Pekin’de bir dizi gizli toplantıya davet edildi. Amaç tekti: ABD’nin bilgisayar çiplerinin Çinli şirketlere satışına getirdiği kapsamlı kısıtlamalara yanıt vermek.

Pekin temmuzda cevabını açıkladı: Elektrikli taşıtlar, mikroçipler ve askeri silah sistemleri gibi stratejik öneme sahip birçok ürünün imalatında kullanılan galyum ve germanyum ihracatına kısıtlama getirildi.

Görüşmelerde doğrudan yer alan bir yetkili “Pek çok seçeneğimiz vardı” diyor: “Bu gidebileceğimiz en uç nokta değildi. Sadece bir caydırıcı unsurdu.”

Dünyaya göre Pekin aynı anda iki darbe vurmuştu. Öncelikle ABD’de ekonomik ve milli güvenlik için kritik sayılan onlarca madenin kendi kontrolünde olduğunu göstermişti. Ayrıca Çin’in bu durumu jeopolitik emellerle kullanmaya hazır olduğu da ortaya çıkmıştı.

Pilde pazarın tek hakimi

Dünyadaki nadir toprak elementlerinin yaklaşık yüzde 90’ı Çin tarafından üretiliyor. Güneş paneli üretimindeki tüm aşamaların yüzde 80’ini, rüzgar türbini ve elektrikli otomobil bataryası üretiminin yüzde 60’ını aynı ülke gerçekleştiriyor. Pil ve daha niş ürünlerde kullanılan bazı malzemelerde Çin’in pazar payı yüzde 100’e yakın.

Çin’in temiz teknoloji tedarik zincirindeki tahakkümü Suudi Arabistan’ın petrol piyasasındaki forsuna benzetiliyor. Petrokimyasal üretimi Suudiler için sapasağlam bir stratejik tampon görevi görüyor. Benzer şekilde Çin’in temiz enerji sektörlerindeki hakimiyeti halihazırda şiddetlenen jeopolitik rekabeti kızıştırıyor. Küresel ısınmayla mücadelede de işler karışabilir.

Risk büyük. Çinli teknoloji şirketlerinin yükselişi, otomobil ya da enerji gibi sektörlerin Batılı üreticilerine dev bir tehdit oluşturuyor. Teknolojik soğuk savaş büyürse bu kabiliyetler Çin için koz olabilir.

Danışmanlık firması New Electric Partners’tan Ross Gregory’ye göre “Tedarik zincirini kontrol etmenin önemi anlaşılmaya başlıyor. Aksi halde sistemik riskle karşı karşıya kalırsınız çünkü Çin’in arzı kesmesi çok kolay” diyor.

Batılı hükümetler kritik maden ve yenilenebilir enerji tedarik zincirlerinin zirvesine kurulan Çin’le rekabet için amansız bir çaba içinde. ABD Başkanı Joe Biden ve Avrupalı mevkidaşları vergilerle finanse edilmiş yüz milyarlarca dolarlık sübvansiyonlar vermeye başladı.

Ancak temiz teknoloji tedarik zincirlerinde Batı’nın Çin hakimiyetinden ne zaman kurtulacağı, hatta kurtulup kurtulamayacağı konusunda görüşler farklı.

Çoğu uzmana göre Avrupa iklim değişikliği konusundaki iddialı hedeflere ulaşmak istiyorsa Pekin’le sıkı ilişkileri sürdürmek zorunda. Çin’i dışarıda bırakacak yeni bir temiz teknoloji tedarik zinciri oluşturmak Avrupa’dan daha zengin olan ve Çin’den kopuş konusunda daha fazla siyasi destek gören ABD için bile çok çok zor bir görev.

Hong Kong’da Bernstein’in enerji araştırmalarını yürüten Neil Beveridge’e göre “ABD’nin rekabet edebilmek adına bu endüstrileri kurmak için savaşa hazırlanır gibi hazırlanması gerekiyor. Gerçek şu ki Çin hâlâ dünyanın fabrikası durumunda.”

ABD Çin'e ne kadar bağımlı?

Küresel nadir toprak elementi rezervlerinin yüzde 36'sı 22 milyon ton ile Çin'de bulunuyor. ABD'nin küresel rezervler içerisindeki payı ise yüzde 1,2 ile sınırlı.

Çin'in ardından en büyük rezerve sahip ülkeler Brezilya ve Vietnam.

Her ne kadar Çin en büyük rezerve sahip olan ülke konumunda bulunsa da, piyasanın uzak ara en büyük oyuncusu olduğu alan üretim.

ABD'de sadece bir tesiste nadir toprak elementi işleniyor. Çin ise bu alanda en gelişmiş ülke konumunda. ABD'de çıkarılan nadir toprak elementlerinin dahi önemli bölümü işlenmek üzere Çin'e gönderiliyor.

Çin'in işlenmiş element ihracatını durdurması durumunda ABD'de birçok sektörün üretim yapamaz hale gelmesi riskinin olduğunu vurgulayan Reuters haber ajansı, bu nedenle nadir toprak elementlerini ticaret savaşlarında ABD'nin 'yumuşak karnı' olarak niteliyor.

ABD 2018'de gerçekleştirdiği işlenmiş nadir toprak elementi ithalatı yıllık bazda yüzde 17'lik artışla 160 milyon dolara çıkmıştı. Bu ithalatın yüzde 60'ı petrol rafinerilerinde katalizör ya da otomotiv imalatında kullanılmıştı.

Denizaşırı yatırımda rekor yolda

Goldman’ın Asya-Pasifik doğal kaynakları ve temiz enerji araştırmaları ekibinin başında bulunan Nikhil Bhandari’ye göre Çin’in ham madde üzerindeki hakimiyeti “görünenden de fazla”. Bunun sebebi maden grubu Huayou Cobalt, otomobil üreticisi BYD ve pil devi CATL gibi Çinli şirketlerin denizaşırı madencilik faaliyetlerine yaptığı öz sermaye yatırımları. Örneğin lityum madenciliğinde Çin’in payı oldukça düşük ancak gelecek yıldan itibaren Çinlilerin kontrol edeceği miktar ülkenin yurt içinde ihtiyaç duyduğu miktarı aşacak.

Çin’in doğal kaynakları kendine bağlama konusundaki iştahının söneceğine dair emare yok.

Şangay Fudan Üniversitesi’nin geçen hafta yayınladığı verilere göre ülkenin denizaşırı maden ve madencilik yatırımları bu yıl rekora gidiyor. 2023’ün ilk altı ayında harcamalar 10 milyar doları bularak 2022’deki toplam rakamı geride bıraktı. Bu sene 2018’deki 17 milyarlık yıllık rekorun da kırılması muhtemel.

Uzmanlar Batı’nın Çin’le rekabette en çok zorlanacağı alanlar olarak malzeme işleme ve arıtımı gibi göze batmayan faaliyetlere dikkat çekiyor.

Gelişmiş ülkeler on yıllarca bu tarz endüstriyel faaliyetlerden uzak durdu. Bunların çevreye verdiği zararı gelişmekte olan ülkelerin yüklenmesinden memnundular. Üstelik bu sayede maliyet de düşüyordu.

ABD İçişleri Bakanlığı ile ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun analizine göre ABD için kritik sayılan 54 maden ürününden 35’inin tedarik zincirindeki en az bir aşamada Çin lider üretici konumunda.

Çin özellikle bazı konularda sarsılmaz bir pozisyona kavuşmuş durumda. Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’ne (CSIS) göre dünyadaki ham galyum arzının tam yüzde 98’i Çin’de üretiliyor. Bu ürün ABD’nin yeni nesil füze savunma ve radar sistemleri gibi askeri uygulamalarında ciddi rol oynuyor.

Goldman Sachs başka bir örnek veriyor. Elektrikli otomobil bataryalarında Çin’in ham madde içindeki payı yüzde 20’nin altında ancak aynı maddelerin işlenmiş hallerindeki pazar payı yüzde 90’ı buluyor.

Lityum-iyon pillerin merkezinde yer alan grafitin üretim oranları da çok şey anlatıyor. Goldman’a göre Çin’in grafit rezervlerindeki pazar payı yüzde 20’yi ancak geçerken grafit işlemedeki pazar payı yüzde 70’e yakın. Ancak grafit üretiminin en ucuz yöntemi hidroflorik asit kullanmak. Yine en çok Çin tarafından üretilen bu ürün son derece toksik ve kullanımı ciddi çevresel riskler yaratıyor.

Global Wind Energy Council adlı lobi grubuna göre bu yıl dünyadaki yeni rüzgar türbinlerinin yarısından fazlası Çin’de kurulacak. Türbinlerdeki enerji üretim ekipmanının bulunduğu “nacelle” adı verilen motor yuvalarının yüzde 60’ı Çin’de üretiliyor. Ülkede faal 100 adet motor yuvası montaj tesisi var ve şu anda 60 tesis daha inşa ediliyor.

GWEC verilerine göre yine türbinlerde yer alan döküm, dövme, döner yatak, kule ve flanj gibi birçok kritik bileşende Çin’in pazar payı yüzde 70’ten fazla.

Singapur Ulusal Üniversitesi’nden Çin siyaseti ve ekonomisi uzmanı Lance Guo kaynakları büyük milli projelere yoğunlaştırma konusunda Çin sisteminin başarısının on yıllardır dünyayı şaşırttığını söylüyor.

Dünya buna hazırlıklı değildi. Serbest piyasa düzeninde bu kadar hızlı hareket edemezsiniz” diyor.

CSIS’ten Çin sanayi politikaları uzmanı Ilaria Mazzocco’ya göre temiz teknoloji sektörlerindeki büyümenin ciddi kısmı 2012’de iktidara gelen Devlet Başkanı Şi Cinping’den önceye uzanıyor. Yine de sanayi politikalarına, stratejik sektörlere ve iklim değişikliğine yoğunlaşma Şi yönetiminde “pekişti”.

Mazzocco bu sektörlerin Çin’deki gelişiminin Batı’dakinden çok farklı olduğuna işaret ediyor: “Çin ‘bütün tedarik zincirinin’ gelişimini teşvik etmeye özen gösterdi.”

Goldman verileri Çin’in elektrikli taşıt fabrikasını diğer ülkelerden üç kat daha çabuk inşa edebileceğini gösterirken ABD’de batarya fabrikası kurmanın maliyeti Çin’e kıyasla yaklaşık yüzde 80 daha yüksek. Bernstein ABD’deki bazı imalat maliyetlerinin Çin’dekinin üç katını bulduğunu söylüyor. Dolayısıyla Çin’in rakiplerinin önündeki tek engel kaynaklara sınırlı erişim ve başlangıçtaki teknoloji maliyetleri değil. İş gücü eksiği, ücret enflasyonu ve yüksek çevre standartları da dikkate alınmak zorunda.

Tartışma