RFE/RL: Avrupa'nın Ukrayna konusunda neden eli kolu bağlı?
ABD-Rusya arasındaki Ukrayna anlaşması Avrupa için bir kabus senaryosuna dönüşebilir! Peki Avrupa'nın Ukrayna konusunda neden eli kolu bağlı?
ABD merkezli düşünce kuruluşlarından RFE/RL'de Ukrayna'daki olası ateşkes anlaşmasının ve Ukrayna ve AB'nin rol almadığı bir anlaşmanın olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
ABD'nin tavizlere açık olduğu bu anlaşma yapması durumunda bunun Ukrayna ve Avrupalı müttefikleri için kabus senaryosu haline dönüşebileceği tespiti yapılan analizde, böyle bir durumda Avrupa'nın Kiev'e verdiği toplam desteği neredeyse iki katına çıkarması gerekeceği ve bunun da yorulan bir Avrupa için neredeyse imkansız olduğu belirtildi.
Analizde ayrıca; mali kısıtlamalar ve siyasi bölünmeler göz önüne alındığında Avrupa'nın ABD'nin planına karşı neredeyse hareket etme kabiliyetinin olmadığına dikkat çekildi.
İşte RFE/RL'de yayınlanan analiz:
Avrupa geçtiğimiz hafta iki acil durum zirvesine, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'nin endişeli açıklamalarına ve Kiev'den Londra'ya kadar başkentleri adet kemiren korkunun hakim olduğu bir döneme sahne oldu.
ABD Başkanı Donald Trump, Truth Social medya hesabından yaptığı açıklamada Zelenskiy'i diktatörlükle suçladı ve “Rusya ile savaşı sona erdirmek için başarılı bir şekilde müzakere ediyoruz” açıklaması ile adeta Zelenskiy'in bu süreç içerisinde olmayacağını ilan etti.
ABD'li yetkililer ise kimseyi sürecin dışında bırakmak istemediklerini belirttiler. Ancak ABD'nin Avrupa'nın müzakere masasında olmayacağı yönündeki telkinleri yaygın bir endişeye neden oldu ve Riyad'da yapılan ABD-Rusya toplantısından çıkan olumlu hava da sinirleri gerdi.
Bu aşamada iki temel soru var.
Washington ve Moskova Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm üzerinde anlaşabilecekler mi ve eğer anlaşırlarsa diğer aktörler ne yapabilir?
Beyaz Saray açıkça barış istiyor ancak Moskova'nın ne istediği henüz tam olarak açık değil.
Trump'ın Ukrayna ve Rusya özel temsilcisi Keith Kellogg, Rusya'nın gece boyunca Ukrayna'yı vurduğu bir gecenin daha bitiminde, yani 19 Şubat'ta Kiev'e gitti ve bir dizi önemli görüşme gerçekleştirdi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise aynı saatlerde Duma'da yaptığı açıklamada “krizin daha fazla uzamaması gerektiği” konusunda kararlı bir açıklama yaptı.
Kremlin sıkı bir pazarlık için bastırmaya hazır görünüyor.
Ancak ABD'nin tavizlere açık olduğu bu anlaşma, Ukrayna ve Avrupalı müttefikleri için kabus senaryosu haline dönüşebilir.
ABD'li yetkililer çatışmanın her iki tarafının da taviz vermesi gerektiğini söyledi ancak Rusya'nın tavizlerinin neler olabileceği konusunda ayrıntı verilmedi.
Kellogg 15 Şubat'ta Münih Güvenlik Konferansı'nda bu konudaki bir soru üzerine yaptığı değerlendirmede;
“Toprak tavizi verilmesi gerekecek. Ayrıca güç kullanımından vazgeçilmesi lazım”
ifadelerini kullandı.
Çok sayıda uzman, ABD'nin hızlı ve kolay bir diplomatik kazanım elde etmek için çok erken ve çok fazla taviz verdiği uyarısında bulunuyor.
Ukrayna ve Avrupa'nın kabul etmediği bir anlaşma olursa ne olacak?
Görünen o ki; ABD'nin sürekli desteği olmadan Ukrayna'nın direnmesi zor olacak.
Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü'nün rakamlarına göre Avrupa şu ana kadar Kiev'e ABD'den daha fazla yardımda bulundu. Bu rakamlar askeri, mali ve insani yardımları kapsıyor.
Ancak Washington'un en büyük askeri destek sağlayıcısı olması, ABD'nin desteği olmadan Ukrayna'nın karşı karşıya kalacağı zorluğun büyüklüğünün altını çiziyor.
Bu açığı kapatmak için Avrupa'nın Kiev'e verdiği toplam desteği neredeyse iki katına çıkarması gerekecek bu da yorulan bir Avrupa için neredeyse imkansız.
Avrupalı liderler Ukrayna'ya “ne kadar sürerse sürsün” yardım edeceklerini tekrarlıyorlar. Ancak bu, boşluğu doldurmak için bu yardımı büyük ölçüde arttırıp arttırmayacakları sorusuna cevap vermiyor.
Olası bir ateşkes ya da barış anlaşmasının ardından Ukrayna'da konuşlandırılacak bir Avrupa barış gücünden bahsedilirken bile bunun ABD'nin katılımı ve desteğine ihtiyaç duyacağı belirtiliyor.
Mali kısıtlamalar ve siyasi bölünmeler göz önüne alındığında Avrupa'nın bu konuda çok fazla hareket alanı olmadığı aşikar.