Atlantic Council: Trump'ın “Kissenger kumarı” tutacak mı?
Ukrayna, ayakta kalmak ve bir müzakere pozisyonu yakalamak için Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor. Küresel dengeler yeniden şekillenirken Trump'ın “Kissinger kumarı” tutacak mı?
ABD merkezli önemli düşünce kuruluşlarından Atlantic Council'de, Ukrayna savaşının geleceğinin Avrupa kıtasını ve Ukrayna'nı geleceğini nasıl etkileyebileceğine dair değerlendirmelerin yer aldığı bir analiz yayınlandı.
Münih Güvenlik Konferansı ve Suudi Arabistan'daki üst düzey ABD-Rusya toplantısı da dahil olmak üzere son dönemde yaşanan gelişmelerin, transatlantik ilişkilerde İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana görülmemiş düzeyde büyük bir çalkantıya neden olduğu belirtilen analizde, küresel dengeler yeniden şekillenirken Trump'ın ise Ukrayna konusunda “Kissinger kumarı” oynadığı tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca; ABD ile ilişkilerinde dramatik bir değişim yaşayan ve Avrupa'nın azalan ABD desteğini telafi edecek askeri kabiliyetlerden yoksun olduğunu bilen Ukrayna'nın ayakta kalmak ve bir müzakere pozisyonu yakalamak için Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı belirtildi.
İşte Atlantic Council'de yayınlanan analiz:
Münih Güvenlik Konferansı ve onu takip eden günler, Suudi Arabistan'daki üst düzey ABD-Rusya toplantısı da dahil olmak üzere, transatlantik ilişkilerde İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana görülmemiş düzeyde büyük bir çalkantıya sahne oldu.
Münih Güvenlik Zirvesi için toplanan katılımcıların J.D. Vance'in konuşmasının ABD'nin gelecekteki yörüngesi için ne anlama geldiği konusundaki şaşkınlığı kısa sürede Berlin, Paris, Londra ve Varşova'da büyük yankı uyandırdı.
Avrupalı politikacılar ve yorumcular için daha da üzücü olan, Ukraynalıların bu görüşmelerin dışında bırakılmasıydı ki, olası bir anlaşmada Ukrayna en çok kazanacak ya da kaybedecek olan ülke olacak.
Bu şok dalgaları, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in daha önce Ukrayna'nın NATO üyesi olmayacağı, Ukrayna'nın tüm topraklarını geri kazanmasını beklemenin gerçekçi olmadığı ve Ukrayna'daki olası bir barış gücünün ABD askerlerini içermeyeceği ve NATO bayrağı altında yürütülmeyeceği yönündeki yorumları ile perçinlendi.
ABD Başkan Trump'ın Putin'le yaptığı telefon görüşmesine ilişkin yorumları ve Zelenskiy'le olan sert atışmaları sürecin geleceğinin Ukrayna için daha da karanlık olduğunu gösteriyor.
ABD-Rusya ilişkilerinde köklü değişim
Tüm bu karmaşanın ortasında net olan bir şey var. Münih Güvenlik Zirvesi'nden sonra ve özellikle de Riyad'da yaşananlar, ABD'nin Rusya ile ilişkilerinde köklü bir değişikliğini temsil ediyor .
Bu gelişmeler, hem Biden yönetiminin hem de NATO ittifakının Ukrayna konusunda son üç yıldır izlediği politikayı neredeyse geçersiz kılıyor.
Trump yönetimi özünde Washington'un Moskova ile ilişkilerini yeniden düzenleyerek Rusya'yı diplomatik izolasyondan çıkarıyor.
Her ne kadar Ukrayna'daki savaşın sona erdirilmesi temel çıktı olarak görülse de, bu kararlar savaşta uygulanabilir bir oyun sonu ile ilgili olmaktan ziyade ABD-Rusya ilişkileri ile ilgili olduğu net bir şekilde görülüyor.
Trump yönetimi, Avrupa'nın zayıflığını ve güvenlik söz konusu olduğunda ABD'ye olan bağımlılığını hesaba katarken, Rusya ile ilişkilerinde liderliği ele geçirmenin jeopolitik avantajını uygulamaya kararlı görünüyor.
Görünüşe göre bu hamlenin arka planında “Kissinger'ın tersine oyun oynamak” stratejisi yatıyor.
Başka bir deyişle, Trump yönetimi Rusya'yı Çin'den uzaklaştırmaya çalışırken, müttefiklerine karşı da vazgeçilmez olduğunu göstererek çift taraflı bir kazanım elde etmeye çalışıyor.
Washington, Moskova'yı izolasyondan kurtulma, yaptırımların kaldırılması ve Ukrayna'daki toprak kazanımlarını kabul etmesi karşılığında Pekin'le ilişkilerini gevşetmeye ve ABD'ye daha yakın durmaya ikna edebileceği varsayıyor.
Avrupa başkentlerinden gelen tepkiler tahmin edilebileceği üzere karışık ve öfkeden şaşkınlığa kadar uzanıyor.
Ancak sonuçta Avrupa, ABD olmadan Ukrayna konusunda liderlik yapamayacak kadar parçalanmış durumda.
Dolayısıyla, Trump'ın kumarı en azından şimdilik işe yarıyor gibi görünüyor.
Kissinger yaklaşımı Trump için işe yarayacak mı?
ABD'nin geleneksel olarak Avrupa ile ilişkilerini değiştirme yönteminin, Rusya konusunda hedefine ulaşmasını sağlayıp sağlamayacağı henüz belli değil.
Washington'un Rusya'yı bir şekilde Çin'e karşı bir varlık olarak yeniden konumlandırabileceği fikri, Washington'da birçok yerde defalarca tartışılmış olsa da, Putin'in Rus imparatorluğunu yeniden inşa etme ve Orta Avrupa ve Baltık bölgesinde bir etki alanı kurma yönündeki temel hedefini tam olarak açıklamıyor.
Bu nedenle, bu kumarın işe yarayıp yaramayacağı büyük ölçüde şüpheli.
Hatta aksine, ABD-Rusya ilişkilerindeki bu sismik değişim Putin ve Xi'ye, aralarındaki bağımlılığının sınırlarını yeniden müzakere etme fırsatı sunabilir.
Ukrayna'nın geleceği
Üç yıl süren ve Avrupa'nın 1945'ten bu yana gördüğü hiçbir şeye benzemeyen acımasız tam ölçekli savaşın ardından Ukrayna kendisini, sahip olduğu tüm varsayımların gözden geçirilmesinin gündeme geldiği bir anda buldu.
Washington'la ilişkilerinde dramatik bir değişim yaşayan ve Avrupa'nın azalan ABD desteğini telafi edecek askeri kabiliyetlerden yoksun olduğunu bilen Kiev, alternatifler arıyor ve bir müzakere pozisyonu oluşturmak için bölgesel güçlerle, özellikle de Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor.
Bu noktada durum, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkesinin Rusya'ya yönelik tehdit algısını ve ABD ile olan kilit ilişkisini nasıl tartacağına bağlı olacak.
ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki ilişkilerde yaşanan kaos nedeniyle, Türkiye'nin ileriye dönük hamleleri dikkatle izlenmelidir.
Gelinen noktada Avrupa ülkelerinin, NATO'da gerçek bir güç projeksiyonu sağlamak üzere bir an önce yeniden yapılanması gerekecek.
ABD-Rusya müzakereleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, son gelişmeler, muhtemelen tarihçiler tarafından transatlantik ilişkilerde köklü değişikliklerin yaşandığı bir dönem olarak yazılacak.