Brussels Signal: Soğuk Savaş düzeni sona ererken Avrupa ayakta kalabilecek mi?

ABD, Trump ile birlikte kendi kurduğu küresel düzeni terk mi edecek? Üretim ve sanayi açısından çökmüş bir Avrupa yeni bir hikaye yazabilecek mi?

1. resim

Brüksel merkezli düşünce kuruluşlarından Brussels Signal'de, Trump'ın dönüşünün ardından aldığı kararların Avrupa'ya olası etkilerinin ve Avrupa'nın geleceğinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

ABD'nin yeni başkanı Donald Trump'ın göreve geldiği ilk gün Paris İklim Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü'nden çekildiğini açıklamasının Avrupa için bir alarm niteliğinde olduğu belirtilen analizde Trump ile birlikte ABD'nin kendi kurduğu küresel düzeni terk etmeye başladığı tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; üretimi ve sanayisi çöküş yaşayan Avrupa'nın, ABD tarafından desteklenen liberal uluslararası düzenin varlığının sorgulanması gerektiğini artık kabul etmeli.

İşte Brussels Signal'de yayınlanan analiz:

Donald Trump'ın göreve geldiği ilk gün attığı pek çok adım arasında, özellikle iki tanesi Avrupa'nın dikkatini çekti. Bunlar Trump'ın Paris İklim Anlaşması ve Dünya Sağlık Örgütü'nden çekildiğini açıklamasıydı.

Trump ilk döneminde Amerika'yı yine Paris İklim Anlaşması'ndan çekmiş olsa da, Başkan Joe Biden göreve gelir gelmez ülkeyi hızlı bir şekilde bu anlaşmaya yeniden angaje etmişti. Aynı şekilde Trump da DSÖ'den çekilmeyi planladığını açıklamış ancak bir yıllık çekilme süresi dolmadan başkanlığı bırakmıştı.

Şimdi ise Trump'ın önünde dört yıl varken, Amerika'nın bu iki örgütten de ayrılması kesinleşti ve eğer Trump'ın yerine Başkan Yardımcısı JD Vance gibi biri gelirse, ABD iki örgüte de asla geri dönemeyebilir.

Bu durum ise şüphesiz olarak Avrupa'yı ve AB'nin merkezi olan Brüksel'i zor durumda bıraktı.

Joe Biden göreve geldiğinde Avrupalı liberaller Biden'ın Soğuk Savaş sonrası yıpranan uluslararası düzeni yeniden tesis edeceğini düşünerek sevinçten havalara uçmuştu. Ancak Biden bunu büyük ölçüde başaramadı ve halefine Ukrayna'da yavaş yavaş bir Ukrayna kaybına dönüşen bir çıkmaz ve hala yükselişte olan bir Çin rekabeti bıraktı.

Trump ilk döneminden bu yana Avrupa'ya kendi işlerini kontrol altına almak için daha fazlasını yapmaları gerektiğinin sinyallerini veriyordu.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Avrupa ordusu önerisinden duyduğu rahatsızlığın da gösterdiği gibi onlarla çalışmaktan memnundu ancak Amerika'nın kendi çıkarlarına, yani Çin ve güney sınırına odaklanabilmesi için Avrupa'nın kendi işlerini halletmesini istiyordu.

Ancak şaşırtıcı bir şekilde Brüksel hala bu mesajı alabilmiş değil.

Daha geçtiğimiz günlerde AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen Davos'ta yaptığı konuşmada;

“Yeni bir sert jeostratejik rekabet dönemine girdik. Küresel ekonomide bağları koparmak kimsenin yararına değildir. Avrupa işbirliği arayışını sürdürecektir. Hem de uzun süreli dostlarımızla.”

ifadelerini kullandı.

Ursula von der Leyen, Trump'ın ABD'yi Paris İklim Anlaşmasından ve DSÖ'den çekmesinden bile ders almamış gibi görünüyordu.

Ancak Ursula von der Leyen, Avrupa'nın “çıkarlarımızı paylaştığımız herhangi bir ülkeyle” de işbirliği yapacağını söylemesi dikkat çekiciydi.

Avrupa, ABD tarafından desteklenen liberal bir uluslararası düzenin varlığının sorgulanması gerektiğini artık kabul etmeli.

Evet, Avrupa İkinci Dünya Savaşı sırasında harap oldu ama o zamandan bu yana 80 yıllık bir barışa sahipler ve onları koruyan sanayi gibi bir güçleri vardı. Şimdi ise bu güçlerini ve üretkenliklerini de kaybetmiş görünüyorlar.

Avrupa için üretim ve sanayinin böylesine çökmesi affedilemez ve bu durum, sadece liderlerin tembelliği ve vizyon eksikliği ile açıklanabilir.

Soğuk Savaş dönemi yapılarına ve bu yapıları korumak için Amerika'ya bel bağlayan Avrupa liderliği, gelinen noktada kıtalarını korkunç bir duruma soktu.

Trump ikinci kez yemin ettiğinde ABD için yeni bir “altın çağ” ilan etti.

Artık Avrupa'nın da, ise eski fikirlere tutunmak yerine kendi altın çağlarını yaratmak için yeni yollar aramasının zamanı geldi.

Tartışma