Chatham House The Royal Institute: Trump'ın Gazze planı bölgesel bir yıkıma mı dönüşecek?

Trump'ın Gazze planı, ikinci bir Balfour Deklarasyonu ya da ikinci bir Nakba süreci olarak adlandırılabilir. Plan ABD'nin güvenilirliğini yok ederken Batı dostu Arap rejimlerinin parçalanmasına neden olabilir!

1. resim

İngiltere'nin önde gelen ve politika yapıcı düşünce kuruluşlarından Chatham House The Royal Institute'de, Trump'ın Gazze'yi ele geçirme planının geleceğinin ve olası sonuçlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Trump'ın Gazze planının ikinci bir Balfour Deklarasyonu ya da belki de ikinci bir Nakba olarak nitelendirilebileceği belirtilen analizde, planın uygulanmaya çalışılması durumunda ise bölgesel bir yıkım sürecinin başlayabileceği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca, Gazzelileri ikinci kez yerlerinden etmenin Batı dostu Arap rejimlerinin parçalanmasının reçetesi haline gelebileceği tespiti yapıldı.

İşte Chatham House The Royal Institute'de yayınlanan analiz:

Donald Trump, bundan sonraki sürecin geleceği ne olursa olsun, Orta Doğu'da yeni bir gerçeklik başlattı.

ABD'nin bölgeye ilişkin önerdiği politika, BM Genel Sekreteri tarafından etnik temizliğe karşı uyarılara yol açtı ve ABD'nin iki devletli çözüme olan bağlılığını fiilen sona erdireceğini ortaya koydu.

Ancak Netanyahu, İsrail ordusuna Filistinlilerin Gazze'den çıkışına izin verecek planlar hazırlaması emri verildi bile. Bu gelişme, ABD Başkanı'nın ABD'nin Gazze Şeridi'ni ele geçireceğini ve 'orada da bir iş yapacağını' söylemesinin ardından geldi.

Trump;

Buranın sahibi olacağız ve bölgedeki tüm tehlikeli silahların sökülmesinden sorumlu olacağız. Gazze'yi Orta Doğu'nun Rivierası haline getireceğiz.”

ifadelerini kullandı.

Bu plan, İsrail'in ABD desteği ile Gazze'yi terk etmeye niyeti olmadığını gösteriyor. Bu da, Hamas'ın anlaşmanın geri kalan aşamalarını uygulamaktan vazgeçmesi ve savaşın yeniden başlayacağı anlamına geliyor.

Kimse bu planı, ikinci bir Balfour Deklarasyonu ya da belki de ikinci bir Nakba olarak nitelendirdiği için suçlanamaz.

Eğer Trump'ın bu planı, teklifte mantık arayan bazılarının iddia ettiği gibi bir pazarlık taktiğiyse, çoktan başarısız oldu. Kırılgan barış sürecine ve ABD'nin prestijine büyük zarar verildi.

Netanyahu için can simidi

Netanyahu ile görüşmesinden önce Trump, Gazze'deki mevcut ateşkes anlaşmasının devam edeceğine dair 'hiçbir garantisi olmadığını' vurgulayarak İsrail'in aşırı sağcı koalisyonunun ekmeğine yağ sürmüştü.

Trump bunu yaparken ayrıca, Netanyahu'nun siyasi kariyerini kurtarabilecek bir can simidi attı. Amerika'nın Mısır ve Katar ile birlikte ateşkesin garantörü olma rolünden fiilen vazgeçerek İsrail'in işgal hedefini ayakta tutmasının önünü açtı.

Trump'ın planının açıklanmasıyla Netanyahu kendisini aşırı sağcı taraftarlarına, ABD başkanının Orta Doğu vizyonunu gerçeğe dönüştürebilecek tek İsrailli siyasi figür olarak sunabilir.

Bu vizyon, Filistin devletine giden yolu açmak için yasadışı İsrailli yerleşimcileri çıkarmak yerine, Filistinlileri Gazze'den çıkarmak Filistin devletine son verecektir ki bu da Netanyahu'nun saklamak istemediği bir hedeftir.

ABD'nin Gazze Şeridi'ni ele geçirmesi aynı zamanda İsrail'in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini tanımaya yönelik daha büyük bir pazarlığın da parçası olabilir.

Arapların öfkesi artabilir

Trump'a göre Gazze belki de Akdeniz'de emlak zengini olmak için en uygun yer. Eski bir emlak müteahhidinin böyle düşünmesi de şaşırtıcı değil.

Böyle kritik bir bölgede ve böyle hassa bir konuda, Gazzelileri iki kez yerlerinden etmek, Batı dostu Arap rejimlerinin parçalanmasının reçetesi haline gelebilir.

Nitekim Mısır, İsrail'in Filistinlileri kovmaya yönelik hamlelerinin aralarındaki barış anlaşmasının sona ermesi anlamına geleceğinin sinyallerini verdi bile. Ve bu kez bu blöf yapmıyor olabilir.

Mısır'da hükümet tarafından yönetilen medya, aktivistler, akademisyenler, sosyal medya ve hatta rakipleri bile nadir görülen bir şekilde, bu konuda Cumhurbaşkanı Sisi hükümetinin arkasında saf tutuyor.

Ürdün'de de Müslüman Kardeşler Eylül ayında yapılan seçimlerin ardından parlamentoda önemli bir güç haline geldi ve ülkedeki nüfusun çoğunluğu Filistin kökenli.

Filistinlilerin Gazze'den çıkarılması halinde Amman'daki hükümet tamamen çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Başkanlığının ilk günlerinde Trump'ı kızdırmamak için temkinli davranan Körfez ülkeleri de Başkan'ın planına sıcak bakmıyor. Aksine Trump'ın görünürdeki ciddiyeti ve bu önerinin güvenliklerine yönelik ciddi tehdidi karşısında şaşkınlık içindeler.

Bu tehdit hem iç hem de dış kaynaklı. ABD'nin Filistin topraklarını ele geçirmesi, bölgesel bir savaşı tetiklemese bile İran'ın bölgedeki vekillerinin meşruiyetini tazeleyecektir.

Bu durum Suudi Arabistan'ın açıklamanın ardından Filistin devleti konusundaki 'değişmez' pozisyonunu teyit etmesini açıklıyor. Aralarında Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ın da bulunduğu beş Arap dışişleri bakanı Trump yönetimine gönderdikleri mektupta Filistinlilerin yerlerinden edilmesini reddetti.

Öncelik yok, vizyon yok, barış yok

Tüm bu gerçekler ışığında Trump'ın Gazze önerisi, seçime girdiğinden bu yana Trump'ın ajandasında yer alan tüm bölgesel önceliklerle çelişiyor.

Zira plan; Gazze'de yeni bir çatışmayı körükleyecek, İsrail'in Mısır ve Ürdün ile barışını tehlikeye atacak ve İran'ı direniş söylemiyle birlikte baskın bir güvenlik aktörü olarak yeniden güçlendirecek.

Ayrıca Çin ve Rusya'ya kendilerini bölgenin ve Küresel Güney'in liderleri olarak konumlandırma ve Amerikan yeni sömürgeciliğine karşı çıkma fırsatı verecek.

Zaman geçtikçe Amerikalılar, Netanyahu hükümetinin barış ve istikrarın önünde durarak ABD'nin bölgedeki çıkarlarına en azılı düşmanlarından daha fazla zarar verdiğini anlamaya başlayacak.

Bölge ülkeleri şimdiden Trump'ın ikinci dönemini bölgesel düzenden geriye kalanlar için bir yıkım süreci olarak görüyor ve bölge, bir dört yıl daha kaos, kan dökülmesi ve yıkım riskiyle karşı karşıya.

Tartışma