Real Clear World: Trump'ın dış politikasında “Kaos Mantığı”

2. Dünya savaşı sonrası şekillenen uluslararası düzen hiç bu kadar büyük bir risk altında olmamıştı! Trump'ın yeni dönemi, bu uluslararası düzenin yok olmasına mı neden olacak?

1. resim

ABD merkezli yayın organlarından Real Clear World'de, Trump'ın Grönland, Panama Kanalı ve Kanada çıkışı başta olmak üzere, yeni dönemindeki olası dış politika yaklaşımının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Trump'ın gerek göreve gemeden önce gerekse de göreve geldikten sonra yaptığı açıklamaların, sadece ABD'nin düşman olarak tanımladığı ülkeleri değil ABD'nin müttefiklerini de endişelendirdiği belirtilen analizde, bu açıklamaların ayrıca Trump yönetimi altındaki Amerika'nın küresel rolü hakkında soru işaretleri yarattığı tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca, uluslararası düzenin hiç bu kadar büyük bir risk altında olmadığına dikkat çekildi.

İşte Real Clear World'de yayınlanan analiz:

Donald Trump'ın Grönland'ı ilhak etme, Panama Kanalı'nın kontrolünü ele geçirme ve hatta Amerika'nın etki alanını genişletmek için Kanada'yı ABD'ye katma yönündeki son çağrıları kulağa “palavra” gibi gelebilir, ancak bunlar belirsizlik üzerine kurulu kasıtlı bir stratejiyi yansıtıyor.

Bu kışkırtıcı açıklamalar ABD'nin müttefiklerinin şüphesiz sinirlerini bozdu ve ikinci bir Trump yönetimi altında Amerika'nın küresel rolü hakkında soru işaretleri yarattı.

Ancak Trump için öngörülemezlik sadece liderlik tarzının bir özelliği değil, hesaplanmış bir dış politika aracıdır.

Örneğin, birkaç ay önce Çin'in kendisine “deli” olduğu için saygı duyduğunu açıklaması, özellikle ulusal güvenlik konularında öngörülemezliği yansıtma isteğinin altını çiziyor.

Bu strateji, kutuplaştırıcı olsa da, caydırıcılık ve zorlama teorisi, özellikle de algılanan mantıksızlığı hem düşmanlara hem de müttefiklere baskı yapmak için kasıtlı bir araç olarak kullanan “Deli Adam Teorisi” merceğinden analiz edilebilir.Ancak tarih ve teorinin de gösterdiği gibi, bu yaklaşım fırsatlarla dolu olduğu kadar risklerle de doludur.

Öngörülemezlik uluslararası ilişkilerde stratejik bir değere sahip olabilir.

Örneğin nükleer caydırıcılık, kriz durumlarının belirsizliğine ve karşılıklı güvenceli imha korkusuna dayanır. Eğer düşmanlar bir liderin felaket getirecek eylemlerde bulunabileceğine inanırlarsa, dikkatli davranmaları daha olasıdır.

Nixon Soğuk Savaş sırasında bu stratejiyi uygulamış, Sovyetleri daha uyumlu olmaya zorlamak için öngörülemezlik yansıtmıştır. Benzer şekilde Trump'ın söylemi de bu yaklaşımı yansıtmakta ve hem düşmanlarına hem de müttefiklerine karşı kışkırtıcı tutumunu açıklamaktadır.

Örneğin Tayvan'ı savunma konusundaki tutumu Pekin'in tahmin yürütmesini sağlayabilir. Eğer Çin Trump'ın daha geleneksel bir lidere göre daha az öngörülebilir olduğunu düşünürse, gerilimi tırmandırmayı yeniden düşünebilir. Bu strateji müttefikleri de kapsayabilir.

Trump'ın NATO'nun yük paylaşımına yönelik eleştirileri eleştirisel olsa da, üye ülkeleri ABD desteğini gerçekten çekebileceği korkusuyla savunmalarını güçlendirmeye zorlayabilir.

Ancak belirsizlik iki ucu keskin bir kılıçtır.

Trump'ın Kanada'yı ilhak etme, Grönland'ın kontrolünü ele geçirme veya Panama Kanalı'nı geri alma konusundaki yorumları, yaklaşımının hem potansiyelini hem de tuzaklarını göstermektedir.

Bir yandan bu açıklamalar, Amerikan çıkarlarını ilerletmek için geleneksel normları altüst etmeye istekli olduğu algısını güçlendirerek müzakerelerde potansiyel bir koz yaratıyor. Diğer yandan ise müttefikleri yabancılaştırma ve ilişkileri istikrarsızlaştırma riski taşıyor.

Kanada'nın görevden ayrılan Başbakanı Justin Trudeau, Trump'ın ilhak söylemini absürd olarak nitelendirirken, analistler bu tür yorumların ABD müttefikleri arasındaki güveni zedelediği konusunda uyarıyor. Dahası, istenmeyen tırmanma riskleri de önemli.

Eğer düşmanlar Trump'ın niyetini yanlış yorumlar ya da söyleminin bir duruş olduğunu fark edemezlerse sonuç felaket olabilir.

Nihayetinde, öngörülemezliğin etkinliği, kabiliyet ve niyetin hassas bir dengesine dayanan güvenilirliğe bağlıdır. Trump'ın NATO'dan çekilme veya aşırı gümrük vergileri uygulama tehditleri zaman zaman sonuç verdi. Ancak Kanada'nın ilhakı gibi daha uçuk iddialar boş palavra olarak görülme riski taşıyor.

İnandırıcı bir destek olmadan, öngörülemezlik sadece gürültü haline gelir ve stratejik değerini zayıflatır.

Aynı dinamik Soğuk Savaş sırasında Eisenhower'ın “Kitlesel Misilleme” politikasının da başına bela olmuş, herhangi bir saldırganlığa nükleer karşılık verme vaatleri o kadar mantıksız çıkmıştı ki Washington'u topyekûn savaş dışında inandırıcı seçeneklerden yoksun bırakmıştı.

Tüm bu gelişmeler, Çin ve Rusya gibi rakiplerin ABD etkisinin sınırlarını giderek daha fazla test ettiği günümüzün değişken jeopolitik ortamında hayati önem taşımaktadır.

Trump'ın Grönland'daki ABD varlığını genişletme veya Panama Kanalı'nı geri alma tehditleri bu güçleri caydırmak için stratejik sinyaller olarak hizmet edebilir. Ancak çatışmayı kışkırtmaktan veya ittifakları baltalamaktan kaçınmak için kalibre edilmelidir.

Dahası, Trump'ın dış politikası, çatışmalar arasında güvenilirlik konusunda aşırı genelleştirilmiş varsayımlardan kaçınmaktan fayda sağlayacaktır.

Sonuç:

Özetle, Trump'ın ikinci dönemi Amerikan dış politikasında belirsizliğin rolünü yeniden tanımlayabilir.

Dikkatli bir şekilde kullanılması halinde öngörülemezlik, düşmanları caydırabilir ve ABD'nin küresel sahnedeki kozunu güçlendirebilir. Ancak başarı, cesur söylemleri ihtiyatla dengelemeye, kaosa sürüklenmeden öngörülemezlikten yararlanmaya bağlıdır.

Hesaplanmış risk ile pervasız eylem arasındaki ayrım, Trump'ın yaklaşımının Amerikan çıkarlarını mı güvence altına alacağını yoksa dünyayı istikrarsızlaştıracağını mı belirleyecektir.

Uluslararası düzenin giderek daha gergin bir hal aldığı günümüzde, bu dengeyi doğru kurmanın riskleri hiç bu kadar yüksek olmamıştı.

Tartışma