The National Interest: Küresel güç rekabetinin yeni dönemi nasıl şekillenecek?

Savunma, ticaret, güvenlik rekabeti, teknoloji ve etki alanları mücadelesi. Küresel güç rekabetinin yeni dönemi nasıl şekillenecek?

1. resim

ABD merkezli yayın organlarından The National Interest'de, Trump'ın yeniden Beyaz Saray'a dönmesinin ve başkanlık koltuğuna oturur oturmaz açıkladığı kararların küresel rekabete olası etkilerinin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Trump'ın göreve başlamasının, küresel güç rekabetinde “yeni tip büyük güç ilişkileri” olarak adlandırılacak yeni bir dönemin başlangıcına işaret ettiği belirtilen analizde, “güç yoluyla barış” savunucuları ile “ticari angajman” savunucuları arasındaki çekişmenin bu rekabetin sonuçlarını belirleyeceği tespiti yapıldı.

Analizde ayrıca; savunma, ticaret, güvenlik rekabeti, teknoloji ve etki alanları başlığında sürecek mücadelenin ayrıntılarına dair öngörülere yer verildi.

İşte The National Interest'de yayınlanan analiz:

Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin kırk yedinci başkanı olarak göreve başlaması, süper güç rekabetinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor.

Yeni dönem ayrıca, Pekin'in bir zamanlar “yeni tip büyük güç ilişkileri” olarak tanımladığı şeyin başlangıcına da işaret ediyor.

Her ne kadar bu Trump-Xi karşılaşmasının ikinci raundu olsa da, iki liderin geçtiğimiz günlerde yaptıkları buzları eriten telefon görüşmesinin, dünyanın en güçlü iki adamı arasında stratejik avantaj elde etmek için yapılan ilk düelloyu temsil ettiğine şüphe yok.

Xi Jinping, Çin'in resmi verilerinin Pekin'in 2024 yılı için yüzde 5'lik GSYH büyüme hedefini tutturduğunu göstermesinden kısa bir süre sonra telefon ederek Başkan Trump'a, Başkan Yardımcısı Han Zheng'i yemin törenine katılması için göndereceğini bildirdi.

Çin medyasına göre Xi bu arada, ilave gümrük vergileri ve ihracat kontrolleri durumunda potansiyel misilleme hamlelerini hazırlamakla meşguldü. Yine de telefon görüşmesi, Trump yönetimi içindeki rakip kamplar arasında hararetli tartışmalara sahne olacağı kesin olan bir sürecin önüne geçmeyi amaçlıyordu.

Hint-Pasifik gözlemcileri, “güç yoluyla barış” savunucuları ile "ticari angajman" savunucuları arasındaki çekişmenin nasıl gelişeceğini izliyor.

Trump'ın Dışişleri Bakanı Marco Rubio ilk değerlendirmesinde Çin'in “bu ulusun şimdiye kadar karşılaştığı en güçlü ve tehlikeli yakın düşman” olduğunu iddia etti.

Rubio ayrıca; Çin'i yalan söylemek, bilgisayar korsanlığı yapmak ve hile ile süper güç statüsüne ulaşmakla suçladı.

Elbette Başkan Trump, farklı görüşlere sahip üst düzey yetkililerden oluşan bir grubun başında oturuyor. Hem sertlik yanlıları hem de pragmatistler Sun Tzu'yu taklit etmeyi ve “savaşmadan kazanmayı” umuyor.

Büyük Teknoloji CEO'larının Trump yönetiminde yeni keşfedilen etkisi, özel sektörün yenilikçi ve endüstriyel gücünü hatırlatıyor. Çin ile yoğunlaşan rekabetin ortasında, şirketler Biden yönetimi sırasında boş durmadılar.

Örneğin Apple'ın bazı operasyonlarını Hindistan'a taşıma kararı Çin'e olan bağımlılığı azaltmaya yönelik bir eğilimi yansıtırken, Çin'in bu hamleyi engelleme kararı Pekin'in offshoring konusunda acelesi olmadığını gösteriyor.

Yeni yönetimin acil gündemi oldukça iddialı

Bunlar arasında Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek, Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmek ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'la bir görüşme daha yapmak yer alıyor.

Ancak Trump ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında bu yılın sonlarına doğru yapılması beklenen görüşme, süper güç rekabetinin bu yeni döneminde belirleyici bir an olacak. Bu zirve öncesinde yaşanacak olaylar stratejik manzarayı şekillendirecektir.

Trump için asıl önemli soru, ikinci bir ticaret anlaşmasına nasıl yaklaşılacağıdır. Çin'in ekonomisinde tüketim ve inşaat yavaş, sanayi üretimi ve ihracat ise hızlı. Xi, gümrük tarifelerine Pekin'in kritik mineraller üzerindeki kısıtlamalar, düzenlemeler ve kendi kendine yeterlilik önlemlerinden oluşan oyun kitabıyla karşı koymaya hazırlanıyor.

The Economist uzmanlarından David Rennie, Çin'in İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD liderliğindeki düzeni revize etmeye çalıştığını ve kendisini “Önce Amerika” politikalarına karşı statükonun savunucusu olarak konumlandırdığını değerlendiriyor.

Trump gümrük vergilerinin geri tepmesi riskiyle karşı karşıya. Xi ise Çin'in ihracata dayalı stratejisini desteklemek için gelişmiş pazarlara güveniyor ve bir yandan da kendine yeterlilik için çabalıyor.

Rekabet yoğunlaşacak

Rekabet Küresel Güney'de, özellikle de BRICS ülkeleri arasında yoğunlaşacaktır.

Çin etkisini Asya'nın ötesinde Afrika ve Latin Amerika'ya kadar genişletti. Xi Jinping'in pek çok hamlesi, Çin'in gelişmekte olan pazarlarda yeni bağlar kurarak Trump'ın baskısını geride bırakmayı umduğunu gösteriyor.

Çin aynı zamanda Avrupa ve gelişmiş Asya ekonomileriyle de bağlarını güçlendiriyor. Eğer Trump'ın Grönland'ı satın alma hamlesi Amerika'nın müttefiklerine ve ortaklarına zorbalık gibi görünürse, Çin bu tür gerilimleri istismar etmeye hazır görünüyor.

Savunma ve güvenlik rekabeti gündemi daha da gerginliklerle dolu.

Trump yönetiminde ABD savunma sanayi üssü ve silahlı kuvvetleri köklü bir dönüşümle karşı karşıya kalacak ve sosyal deneylerden ziyade stratejik sonuçlara odaklanacak. Müttefiklerle daha fazla maliyet paylaşımı ve uzay, küresel kilit noktaları ve siber uzayda genişletilmiş işbirliği çabaları gerektiren gerçek bir Asya'ya dönüş olası görünmektedir.

Güney Çin Denizi'nde de sular daha da karışacak.

Filipinler ve Tayvan, Çin'in toprak iddialarına meydan okumak için büyük sahil güvenlik gemileri konuşlandırmak gibi artan gri bölge operasyonlarının Manila'yı “çukura” ittiğinden şikayet ediyor.

Başkan Trump ilk döneminde Çin'e öncelik verdi. Sekiz yıl sonra, yeni bir küresel güç rekabeti dönemi başladı. Şimdi tek soru bu rekabetin ne kadar sert ilerleyeceği.

Tartışma