The New Arab: Türkiye'nin dış politikadaki stratejik yaklaşımı ve hamleleri
Türkiye, dış politikada etkisini genişletmek için yumuşak ve sert güç kombinasyonunu beraber kullanıyor. Türkiye'nin bölge ve ötesinde etkili bir aktör olma adımlarının dinamiklerini neler belirleyecek?
İngiltere merkezli yayın yapan The New Arab'da, Türkiye'nin Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'ya yönelik dış politika yaklaşımının ve uyguladığı stratejinin adımlarının değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin özellikle Suriye örneğinde olduğu üzere bölgede hem yumuşak hem de sert gücü birlikte kullandığına dikkat çekilen analizde, Ankara'nın buradaki rolünün İran ve Rusya etkisine karşı elini güçlendirdiği tespiti yapıldı.
Türkiye'nin stratejik yaklaşımı ise; savaştan zarar gören devletlere insani ve ekonomik araçlarla destek sağlamak ve diplomasi yoluyla küresel ve bölgesel güçler arasında denge kurmak olarak özetlendi.
İşte The New Arab'da yayınlanan analiz:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Orta Doğu'daki dönüşümsel gelişmelere stratejik bir yaklaşımla yaklaştığını vurguluyor ve Türkiye'nin “stratejik aklı” rehber edindiğinin altını çiziyor.
Stratejik aklın dış politikadaki önemi yadsınamaz.
Zira; sert güç ve yumuşak güç dinamiklerinin çoğu zaman değişken olduğu ve değişen çıkarlar temelinde ittifakların veya rekabetlerin ortaya çıktığı bölgedeki karmaşık güvenlik ortamının üstesinden gelebilmek için etkili bir dış politika çok önemli.
Orta Doğu'da gerginlik ve istikrarsızlık sürerken Türkiye, dış politika kararlarının sadece bölgesel değil aynı zamanda küresel etkileri olduğu bir dönemde stratejik bilgelik gerektiren zorluklarla karşı karşıya. Diğer bir ifade ile; öncelikler ve gerçekçilik ile idealizm arasında ince bir denge söz konusu.
Dahası, stratejik bilgelik pragmatizme dayanmalı ve ani değişikliklere cevap verme esnekliğini korumalı.
Türkiye'nin Orta Doğu'daki stratejik yaklaşımı tüm bölgesel ve küresel paydaşlar tarafından hoş karşılanmayabilir ya da onların çıkarları doğrultusunda işlemeyebilir. Ancak başarılı bir stratejik yaklaşım pragmatik, ayarlanabilir ve uygulanabilirdir.
Türkiye'nin Orta Doğu'daki ve özellikle Suriye'deki rolü, bu tür stratejilerin ortaya çıkan gerçeklere göre nasıl ayarlanıp uygulandığının iyi bir örneğidir.
Türkiye Suriye'de çok katmanlı bir stratejik yaklaşım benimsedi. Başlangıçta diplomatik ve insani çabalara odaklanırken, daha sonra politikasını askeri operasyonlar ve güvenli bölgelerin oluşturulması yoluyla ulusal güvenliğe öncelik verecek şekilde yeniden ayarladı.
Bu politika değişikliği sadece güvenlik tehditlerini ortadan kaldırmayı değil, aynı zamanda güç kazanmayı da amaçlıyordu.
Ankara bunu yaparken askeri ve diplomatik araçların bir karışımını kullandı. Güç ya da güç tehdidi stratejik yaklaşımın bir unsurudur.
Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalesi, Ankara'nın buradaki rolünün derinleşmesinin önünü açmış ve İran ve Rusya'nın etkisine karşı elini güçlendirmiştir.
Joseph Nye'ın dediği gibi, sert güç ile yumuşak gücün amaçları arasında bir fark yoktur. Ancak araçları çok farklıdır. Bunun farkında olan Türkiye, dış politiakda ve Suriye'de rolünü genişletmek için yumuşak ve sert gücün bir kombinasyonunu uyguladı.
Yumuşak güç yoluyla, sınırına yakın güçlü bağlantılar ve güvenilir bir hükümet kurarak ülkedeki etki alanını genişletmeye çalıştı. Gücünü sadece sahadaki etkisinden değil, aynı zamanda siyasi, kültürel ve eğitim yetenekleriyle birleşen stratejik yaklaşımından aldı.İnşa ettiği eğitim kurumları, Türkiye'nin Suriyeli gençlere umut aşılamayı amaçlayan yumuşak güç çabalarına iyi bir örnektir.
Ayrıca, Suriye'deki kriz boyunca Türkiye'deki Suriyeliler için eğitim fırsatları sağladı ve bu Suriyelilerden bazıları şu anda Şam'daki yeni yönetimde önemli görevlerde bulunuyor.
Türkiye'nin Suriyelilerle yumuşak güç yoluyla bağlantı kurmaya yönelik stratejik yaklaşımı, özellikle Esed sonrası dönemde belirginleşen maddi hedeflerine hizmet etti.
ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın yeniden inşası için ekonomik yardım sağladığı 1948 Marshall Planı, dış politikada stratejik yaklaşımın bir örneğidir. ABD'nin 1972 yılında Çin ile diplomatik ilişkileri başlatma yaklaşımı da bir başka örnektir.
Türkiye'nin stratejik yaklaşımı, Orta Doğu'da savaştan zarar gören devletlere insani ve ekonomik araçlarla destek sağlamayı ve diplomasi yoluyla küresel ve bölgesel güçler arasında denge kurmayı içermektedir.
Stratejik aklın ikinci aracı ise jeopolitik uyum kabiliyetidir.Türkiye, Suriye'de ve bölgenin diğer yerlerinde gerektiğinde politikalarını değişen koşullara göre yeniden düzenlemiştir.
Türkiye'nin ister askeri harekat ister diplomatik angajmanlar yoluyla olsun değişen koşullara uyum sağlama becerisi, esnek bir stratejik yaklaşımın önemini göstermektedir.
İran ve Rusya ile 2017'de başlayan Astana barış süreci bu esnek stratejik yaklaşımın bir örneğiydi. Aynı şekilde, bölge ülkeleriyle normalleşme süreci de idealpolitik yerine reelpolitiğe öncelik vermeyi gerektiren bir stratejik yaklaşım örneğiydi.
Stratejik aklın üçüncü önemli aracı arabuluculuktur. Türkiye'nin özellikle Afrika ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk rolü ya da Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuk çabaları, bu aktörlerle ilişkilerini sürdürmek için devam etmelidir.
Ancak bu tür manevralara rağmen Türkiye'nin stratejik yaklaşımı kesinlikle sınanacaktır.
Bölge değişkenliğini korumakta, ittifaklar hızla değişmekte ve küresel güçlerin politikaları bölge devletleri için sıklıkla karmaşıklıklar yaratmaktadır. Küresel ve diğer bölgesel güçler arasında yer alan Türkiye, nüfuzunu genişletmek istemekte ancak diğer bölgesel güçlerle ilişkilerini sıfır toplamlı yaklaşımlardan kaçınarak yönetmesi gerekmektedir.
Ancak dış politikada stratejik akıl statik değildir: sürekli ayarlamalar gerektiren dinamik bir süreçtir.
Türkiye'nin bu istikrarsız bölgede hangi hedefe ulaşmak istediği ve A durumundan B durumuna nasıl geçeceği konusunda net olması gerekir.
Bu sadece politikalarında esnekliği korumak değil, aynı zamanda politikalarının uzun vadeli net hedeflere sahip olmasını sağlamak anlamına gelir.
Sert güç ile yumuşak gücü dengeleme, stratejik özerklik sağlama ve hızla değişen bölgeye uyum sağlama becerisi Türkiye'nin bölgede ve ötesinde etkili bir orta güç olarak rolünü belirleyecektir.