Trump neden 11 hafta beklemek zorunda?
Donald Trump'ın görevine başlaması için 11 haftalık bir bekleme süresi bulunuyor. İşte ABD’de başkanların hemen göreve başlayamamasının sebepleri…
Trump seçilmesine rağmen 11 hafta beklemek zorunda. Bu süre, ABD'de başkanlık seçimlerinin yapıldığı 5 Kasım ile yeni başkanın göreve başladığı 20 Ocak arasındaki dönemi kapsar. Bu geçiş süreci, yeni yönetimin hazırlıklarını yapabilmesi ve mevcut yönetimin devri için gereklidir.
ABD’de seçilen başkan neden hemen göreve başlayamaz?
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki başkanlık seçimlerinde Donald Trump, Kamala Harris'i geride bırakarak zafer kazanmış olsa da, Beyaz Saray’a dönüşü için 20 Ocak’ta gerçekleşecek yemin törenini beklemek zorunda. Peki, Trump’ın kazandığı seçimin ardından ABD’de neden bu kadar uzun bir bekleme süresi var? Dünyanın diğer birçok ülkesinde seçim kazananlar, hemen yemin edip göreve başlarken, ABD’de bu süreç 11 haftaya kadar uzanabiliyor.
Neden 11 hafta beklemek zorunda?
Birçok ülke için seçim sonuçları ile yeni başkanın göreve başlaması arasındaki süre oldukça kısa. Fransa'da kazanan, 10 gün içinde göreve başlarken, İngiltere'de ise ertesi gün yemin töreni yapılır. Ancak ABD'de 11 haftalık bir bekleyişin olmasının temel nedeni, tarihten gelen bir düzenlemedir.
Geçmişte başkanlar Mart'ta göreve başlardı
ABD’nin başkanlık seçimlerinde kazananın göreve başlaması için geçen süre, uzun yıllar boyunca Mart ayında gerçekleşirdi. Bu gelenek, yaklaşık bir yüzyıl süresince değişmeden devam etti. Ancak 1933 yılında, Büyük Buhran’ın etkisiyle ülkede yaşanan ekonomik krizin ortasında, ABD Anayasası’nda yapılan 20. Değişiklik ile yemin töreninin 4 Mart’tan 20 Ocak’a çekilmesine karar verildi.
George Washington Üniversitesi siyaset ve tarih profesörü Matt Dallek, bu değişikliğin o dönemdeki “kaos ve istikrarsızlığı” engellemek amacıyla yapıldığını belirtiyor. Dallek’e göre, 1933 yılı itibarıyla ABD’de %25’lik bir işsizlik oranı söz konusuydu ki bu, tarihindeki en yüksek oran olarak kayda geçmişti.
ABD’de seçim süreci, karmaşıklığı ile dikkat çekiyor. Kaliforniya Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Erik Engstrom, DW’ye verdiği açıklamada, “ABD’nin seçim mekanizması son derece merkezsizdir” diyerek, sürecin ne kadar dağınık ve zaman alıcı olduğunu vurguluyor. Seçim günü sandıklar kapandıktan sonra, oylar binlerce seçim bölgesinde sayılmaya başlar ve gece sonunda elde edilen veriler medya aracılığıyla duyurulur. Ancak bu ilk sonuçlar, resmi olmayan verilerdir ve genellikle kazananı doğru bir şekilde işaret etse de hâlâ kesinlik taşımamaktadır.
ABD seçim sisteminin çalışma prensibi
ABD’de başkanlık seçiminde halk, aslında doğrudan başkan için oy kullanmaz. Seçmenler, Seçiciler Kurulu’ndaki seçiciler için oy verirler. Örneğin, Missouri eyaletinde Harris ile Trump arasında 10 Seçiciler Kurulu oyu için yarış yapılmış ve Trump, eyaletin çoğunluk oylarını kazanarak bu oylardan hepsini almıştı. Bir adayın başkanlık seçimlerini kazanabilmesi için Seçiciler Kurulu’ndan 270 oya ihtiyacı vardır.
Valinin onayladığı eyalet sonuçları, Seçiciler Kurulu'na iletilir ve bu kurul, Aralık ayında resmi oylarını kullanmak için toplanır. Seçiciler Kurulu tarafından verilen oylar, daha sonra Kongre'ye gönderilir.
Kongre, Seçici oylarını sayıyor
Seçim sürecinin son adımı, Kongre’de gerçekleşir. 6 Ocak'ta toplanan Kongre, her eyaletin Seçiciler Kurulu oylarını sayarak kazananı ilan eder. Bu aşama, 2021'de Donald Trump’ın 2020 seçimlerinin kendisinden “çalındığını” iddia etmesiyle büyük bir krize dönüşmüştü. O dönemde Trump destekçileri, Kongre Binası’nı basarak oy sayımını durdurmaya çalışmışlardı. Ancak Joe Biden, günün ilerleyen saatlerinde gerçek kazanan olarak ilan edilmişti.
Ve beklenen an: Yemin günü
Donald Trump’ın yeni dönemdeki kabinesini duyurmasının ardından, tüm gözler 20 Ocak’taki yemin törenine çevrilecek. Bu kadar uzun bir bekleme süresi, sadece seçim sürecinin karmaşıklığından değil, aynı zamanda tarihe dayalı bir gelenekten de kaynaklanıyor. Pennsylvania Eyalet Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Michael Berkman, bu dönemi “Bir tür tarihi eser” olarak tanımlıyor. Berkman, 1789’da ABD Anayasası oluşturulurken var olan 13 eyalete atıfta bulunarak, “13 eyaletten yemin töreni için New York’a gelmek zordu” diyerek, seçim sürecinin tasarımında coğrafi engellerin de önemli bir rol oynadığını belirtiyor.