The European Council on Foreign Relations: Türkiye, Suriye'nin geleceğini yeniden yazıyor!
Türkiye, Suriye'nin geleceğini belirleme konusunda gerekli askeri ve siyasi güce sahip bir pozisyona geldi. Ankara, ABD destekli gruplara karşı daha etkin hale gelirken ülkenin geleceğini Türkiye belirleyecek.
İngiltere merkezli düşünce kuruluşlarından The European Council on Foreign Relations'da Esed rejiminin çöküşünün ardından Türkiye'nin Suriye'deki rolünün ve ülkenin geleceğine dair gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.
Türkiye'nin ve Türk liderlerinin, Suriye'nin geleceğini sadece istikrar açısından değil aynı zamanda kendi istediği şekilde yönlendirme konusunda gerekli askeri ve siyasi güce sahip olduğu belirtilen analizde, AB ülkelerinin ise bu konuda Türkiye'yi desteklemeleri gerektiği tespiti yapıldı.
Analizde ayrıca, Türkiye'nin Suriye içerisindeki ABD destekli terör gruplarına karşı harekete geçme konusunda kararlı olduğuna, Esed'in çöküşü ve Trump'ın dönüşünün ardından bu grupları yok etme konusunda daha şanslı bir pozisyona geldiği belirtildi.
İşte The European Council on Foreign Relations'da yayınlanan analiz:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ekim ayında, dış dünya tarafından fark edilmeden, Suriye'den yakında gelecek iyi haberlerin ipuçlarını vermişti.
Birkaç hafta içinde Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde ve Türkiye'nin desteğiyle Suriyeli muhaliflerden oluşan bir koalisyon, Beşar Eswd'ın uzun ve acımasız saltanatını devirdi.
Rejimin yıkılmasına yol açan yıldırım harekatı belki tam anlamı ile Türkiye tarafından organize edilmedi. Ancak Ankara'nın onayı ve desteği olmadan da gerçekleşemezdi. Bu da Türk liderlere Suriye'nin gelecekteki yönü konusunda söz hakkı veriyor.
Türkiye'nin etkisi
HTŞ, Türkiye'nin desteklediği muhalif kamp içindeki doğrudan vekillerinden biri değil. Ancak grup, muhaliflerin Suriye'nin kuzeyinde Türkiye sınırındaki İdlib vilayetini kontrol etmesi nedeniyle uzun süredir Ankara ile yakın bir çalışma ilişkisi geliştirmişti. Zira; İdlib'de yaşayan üç milyon Suriyeli uluslararası yardım ve güvenlik için Türkiye'nin desteğini alıyor.
Türk yetkililer kısa bir süre içerisinde HTŞ'nin lideri ve şu anda Suriye'nin geçici devlet başkanı olan Ahmed el Şaraa ile bir ilişki geliştirdi. Bu da Ankara'ya grup üzerinde önemli bir etki gücü sağlıyor.
Türkiye'nin liderleri şimdi Suriye'nin gelecekteki yönetimini sadece istikrar açısından değil, aynı zamanda kendi siyasi ethosunu yansıtan bir sistemi şekillendirmek açısından da şekillendirme gücüne sahip.
Türk siyasetçiler Suriye'nin yeni liderlerini, Kürtlerden Dürzilere kadar ülkenin farklı topluluklarıyla ilişkileri istikrara kavuşturabilecek ve uluslararası temsil ve ılımlılık taleplerini karşılayabilecek kapsayıcı bir geçiş hükümeti kurmaya çağırıyor.
Radikalizm
Suriye'de ılımlılık ve hoşgörü meselesi, ülkenin yeni yöneticilerinin özünde hala radikal olup olmadıklarıyla bağlantılı olacak. Zira; her ne kadar sonrasında HTŞ her ikisiyle de savaşmış olsa da. Şaraa'nın geçmişinde hem DEAŞ hem de El Kaide var.
Türkiye'nin liderleri Şaraa'nın, Suriyeli azınlık topluluklarının ve bölgesel güçlerin taleplerine kulak verecek kadar pragmatik olduğuna ve saf Selefi bir gündemle ilerlemeyeceğine inanıyor gibi görünüyor.
Nihayetinde Türk liderler yeni Suriye hükümetinin uluslararası meşruiyete sahip olmasını ve liderinin güvenilirliğini göstermesini istiyor ve özellikle de sınırlarında bir parya devlet istemiyorlar.
Ekonomik etki
İdeoloji ve yönetimin ötesinde, Türkiye'nin Suriye'de ekonomik çıkarları da var.
Zira; Esed rejiminin düşmesi kazançlı fırsatların önünü açtı. Her ne kadar Türkiye savaştan harap olmuş ülkeyi yeniden inşa edecek maliyeti tek başına karşılayacak olmasa da, büyük bir inşaat sektörüne ve tüketim mallarına sahip ve halihazırda Suriye'nin kuzeyinde baskın ekonomik aktör konumunda.
Suriye'nin yeniden inşasından büyük fayda sağlayacak olan Türk inşaat şirketlerinin hisse senedi fiyatları Esed'in düşüş haberiyle birlikte yükseldi.
Erdoğan, enerji ve ulaştırma bakanlarına Suriye'nin köhnemiş enerji ve altyapı sistemindeki erken toparlanma çabalarına yardımcı olmaları talimatını verdi.
Türk liderler, yıkılan Baas rejiminin küllerinden bir başarı öyküsü çıkarmak için zemin hazırlamaya hazır görünüyor. Başarı Türkiye'nin nüfuz alanını genişletecek ve Suriye'ye uluslararası meşruiyet sağlayacak.
Türkiye, uluslararası toplum Suriye'ye Esed döneminden kalma ekonomik yaptırımları hafiflettiğinde Suriye'nin yeniden inşasına liderlik etmek için iyi bir konuma sahip ve bu çok uzak değil.
Şam'ın mevcut yöneticilerinin İslamcı eğilimleri hakkındaki soru işaretlerine rağmen, ABD ve AB, Suriye'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olmak umuduyla, bu ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımları ihtiyatlı bir şekilde hafifletmeyi kabul etti.
Suriye'deki gruplar
Ancak Suriye'de istikrar sadece yeniden yapılanmadan ibaret değil.
Türkiye on yıllardır “Kürt ayrılıkçılığıyla” mücadele ediyor ve merkezi yönetim modeli içinde bu grupların yer bulmasını istiyor. Türkiye'nin Suriye'deki en önemli kaygılarından biri, bu grupların özerklik elde etme talepleri.
Türk hükümeti, PKK'nın bir uzantısı olan Suriye Demokratik Güçleri'ni hem Amerika'nın hem de Türkiye'nin terör örgütü olarak tanımladığı militan bir grup olarak görüyor.
Yaklaşık 100,000 kişilik bir askeri güce sahip olan SDG'nin ilan ettiği özerk yönetim Suriye topraklarının üçte birini, petrol ve doğalgaz kaynaklarının ise %70'ini kapsıyor.
Ancak Türkiye'nin bir sorunu var. Amerika'nın SDG'ye yerleştirdiği 2,000 askeri var.
ABD ile yaşanan diplomatik anlaşmazlıklara rağmen Türkiye, Suriye'deki sayısız askeri operasyon gerçekleştirdi. Ancak Suriye rejiminin hızla çökmesi ve Donald Trump'ın gelişi Ankara'ya yeni şans verebilir.
Avrupa'nın ilgisi
Özellikle göç başlığı AB ülkelerinin Suriye'ye ilgisini artırıyor. DEAŞ kalıntıları ve bölgesel istikrar Suriye'yi AB için bir endişe kaynağı haline getiriyor ancak AB bloğu, ülkenin geleceğini doğrudan şekillendirecek askeri ve siyasi güce sahip değil.
Buna karşın Türkiye bunu yapabilecek konumda ve güçte. Bu nedenle Avrupalı ülkeler için Suriye'nin ekonomik ve siyasi kalkınmasının ana kanalı olarak Türkiye ile çalışmak en iyi seçenek olacak.
AB temkinli bir şekilde, Suriye'deki süreci izlemeye devam edecektir. Açık olan şu ki; Suriye'deki sonucu Avrupa değil Türkiye belirleyecek.